Taşeron, Fransızcada “angarya iş” demek…

Yani arta kalan, pek uğraşılmak istenmeyen ama bir o kadar da elzem olan her faaliyet, taşeronun alanına girer.

Örneğin temizlik, güvenlik, teknik veya büro işleri…

Bu tip hizmetlerin istihdam yelpazesi oldukça geniş olmakla beraber, ciddi birer gelir kaynağıdır.

Kurumsallaşmış işletmeler, siteler, parklar, oteller, AVM’ler…

Taşeronlar için adeta cennet niteliğindedir.

Ancak ülkemizde, bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıdaki ciddi taşeron işletmeleri, merdiven altı işletmelerin gölgesinde kalıyor.

Bu, önemli bir sorun!

Sırf ihale kapmak adına, ederinin altında fiyat sunan merdiven altı taşeronlar, hem sektörün güvenilirliğini, hem çalışanlarını, hem de müşterilerinin iyi niyetini suiistimal ediyor.

Ucuza sunulan fiyatlar, elbette müşteri için cazibe kaynağıdır ama buz dağının görünmeyen yüzünü de göz ardı etmemek gerekir zira UCUZ İŞİN SONU HER ZAMAN HÜSRAN OLUYOR;

Her şeyden önce eleman kalitesini düşürüyor ve sirkülasyona davetiye çıkarıyor.

Paradan kâr edebilmek için, zamandan ve vergiden çalma gibi çeşitli ahlaksızlıklar yoğunlaşıyor.

Malzeme ve insan kalitesi düşürüyor.

Yalanlar ve sahtekârlıklar kaçınılmaz oluyor.

Ve böylece taşeron sistem, hizmetten çok sömürgen bir yapıya bürünmüş oluyor. Bu da, toplum nezdinde “taşeron firma, eşittir sahtekârlık” şeklinde olumsuz algı oluşmasına neden oluyor.

Olumsuz algının oluşması da, doğru kullanıldığında gerçekten güzel bir sistem olan taşeronlaşmanın yavaş yavaş çökmesine neden oluyor.

Peki, sektör kalitesini artırabilmek için neler yapılabilir?

Açalım;

Bu hususta ana vazife, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na düşüyor.

Tamam devletimiz, serbest piyasa ekonomisini benimsemiş olabilir ama ihalelerde alt fiyat kotasının konulması kesinlikle şart!

Yani asgari 100 liralık hizmetin bedeli, 75’e indirilememeli, böylece sömürgeciliğin önüne geçilmeli.

Taşeron firmaların, çalışma saatlerine riayet etmeleri mutlaka sağlanmalı.

Çünkü iyi biliyoruz ki, günlük resmi 8 saatlik çalışma kuralı yerine, taşeron firmalar tarafından 10 ve hatta 14 saate kadar çıkarılabiliyor.

“Neye göre, kime göre uygulanıyor bu saatler” diye sorulduğunda, “canım, mesai ücretini veriyoruz ya” cevabı alınıyor çoğu zaman.

E iyi de, ya çalışanlar zorunlu mesai yapmak istemiyorsa?

İşte devletimiz, bu konuda denetimlerini kesinlikle sıkılaştırmalıdır!

Bunların yanında, önemle arz etmem gerekir ki, özel güvenlik çalışanlarının maaşları, baştan yapılandırılmalı ve layık olduğu seviyeye çıkarılmalıdır. Şöyle ki, bir güvenlik personeli, o hizmeti verebilmek için en aşağı 1 ay kadar eğitim görüyor, üzerine sınavlara giriyor, sertifikasını alabilmek için külfetli harçlar ödemek ve zaman kaybı yaşamak durumunda kalıyor ama aldığı maaş, işe girmek için hiçbir eğitime gerek duymayan temizlik personeliyle aynı oluyor. Bu sorun, kesinlikle ve kesinlikle aşılmalı diye ümit ediyorum.

Sebepsiz ve ihbarsız rotasyonlar da kaldırılmalıdır!

Mesela bir taşeron firmasının bünyesinde, herhangi bir yere tayin oldunuz ve çalıştığınız yerde sorun yaşadınız diyelim; kurum yönetiminin bir telefonuyla gözünüzün yaşına bakılmaksızın, belki yıllarca çalışmakta olduğunuz ortamdan alınıyor ve hiç bilmediğiniz, alışık olmadığınız yere rotasyon ediliyorsunuz. Bu gibi durumlar da mecburen, eleman sirkülasyonunun artmasına neden oluyor.

Hâlbuki özel bir kanunla “çalışan en az, 2 kez yazılı olarak ihtar edilmeden çalıştığı yerden alıkonulamaz, rotasyon edilemez” hükmü getirilse, personel kaybı engellenmiş olur.

Aklıma gelen önemli problemler bunlardı saygıdeğer okurlarım.

Son olarak, asgari ücret konusunda da bir şeyler söyleyecek olursam;

Devlet erkimizden isteğimiz, insanların hem geçinip, hem de birikim yapabileceği, mutlu, huzurlu yaşayabileceği, ailesine karşı şiddete meyletmesine engel olabilecek dolgun bir asgari ücret miktarının belirlenmesidir.

Haydi, kalın sağlıcakla.