Cenab-ı Hakk (cc) yine büyük ve sonsuz rahmetinin birneticesi olarak, kullarına “tevbe”yi bahşeylemiştir. Binlerce günahına gönüldentevbe eden kulunun günahlarını, Rabbimiz severek bağışlar. Muhakkak ki O,kullarının temize çıkmasına çok çok razı olur.

Bu husus yani tevbe; ümîdin esas kaynağıdır diyebiliriz.Eğer Mü’minde Rabbinin tevbesini kabul edeceği ümîdi olmasa, yaşaması hakîkatenzor olur. Gerek Asr-ı Saadette, gerekse ondan evvelki ve sonraki devirlerdeaşırı, hatta affolunmaz diye düşünülen nice günahların Cenab-ı Hakk tarafındanaffedilip, ayrıca mükâfata bile nâil olduklarını görmekteyiz. O halde kul günahişleyebilir ama tevbeyi de ihmal etmemelidir. Yüce Rabbimiz büyük rahmetinineseri olarak daima, kullarının tevbesini bekler. Rasûl-i Ekrem (sas) bu husustaşöyle buyururlar:

“Yüce Allah, güneş garbdan doğasıya kadar, gündüzünsuçlusu tevbe etsin diye gece (rahmet) elini açar; gecenin günahkârı tevbeetsin diye de gündüz mağfiret elini açar.” (R. Salihîn, hadis no: 436)

Ayet-i Kerimede ise şöylebuyurulur:                    

“-De ki: Ey nefislerini boşuna harcayan kullarım!ALLAH’ın rahmetinden ümid kesmeyin. ALLAH bütün günahları bağışlayandır,merhamet sahibidir.” (Zümer: 53.)

“-ALLAH’ın rahmetinden ancak kâfirler topluluğu ümitlerinikeserler,” (Yûsuf Sûresi ayet: 87) ayeti bu manada açıktır. Başka bir ayetteise şöyle buyrulur:

“-O’dur ki kullarından gelen tevbeyi kabul buyurur,günahları affeder ve O, bütün yaptıklarınızı bilir.” (Şûra Sûresi, ayet: 25)

İnsan düşmüş olduğu gaflet bataklığının netîcesi olarak,pek çok günah işlemektedir. Ama yaptığı şeylerin sonu gelmeyince ve pişmanlıkbaşlayınca da, gönlünde beliren ümit ışıklarının parıltılarıyla “Acaba Allah’ımbeni affeder mi?” diye kendi kendine yahut da başkalarına sualleryöneltmektedir.

ÜMİTLİOLMAK VE DUA ETMEK

Demek ki kulun tevbesinde yatan temel husus ümittir. Hepyalvarmak ve boyun bükmek gerekir. Kapıda sımsıkı durarak.

Bazen haz ve lezzet kaybolur ki bir hatamız olmuştur.Hemen tevbe ve istiğfar gerekir. Hani nasuh tevbesi vardı ya. Sımsıkı vecandan.

Affedilmek ve umduğumuza nâil olmak… Bunlar sık sıkkullandığımız deyimlerdir. Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerde çok zikredilir.“Affolunmak” deyince malûmdur ki; başta Rabbimize karşı işlemiş olduğumuz günahve hataların bağışlanması akla gelir. Bu ise bizi sevindirir. O yüce Yaratankullarını çok sever ve af dileyenleri bağışlar. Çünkü o Ğafûrdur, Rahimdir.

“Ummak ve ümîd etmek” deyince de gönle; arzu ve isteğe uygunolarak bir şeye kavuşmak akla gelir. Yine Kur’an ve Sünnet’te bu durum değişikşekillerde geçer.

Her Mü’minin bir umduğu vardır. Bazılarının umduğucennettir. Korktuğundan emîn olmak istediği ise cehennemdir. Pek çokları bundanda gafil olarak yaşamaktadırlar. Buna rağmen azınlıkta olan diğer Mü’minlerise, Allah’ın rızası ve Cemalini umarlarken, O’nun rızası ve Cemalinden mahrumkalmak ise onların korktukları şeydir. Aslında hepimizin durumu da bu olmalıdır.

TEVBEHEPİMİZE EMROLUNUR

Bu hususta ALLAH (cc) şöyle buyurur:

“-Hepiniz Allah’a tevbe edin, ey Mü’minler… Tâ kikorktuğunuzdan emin, umduğunuza nâil olasınız.” (Nûr Suresi, ayet: 31.)

Anlaşılıyor ki; kul Rabbinden mağfiret dileyip tevbeedince, O’nun izni ve lûtfuyla ümîdine kavuşacaktır. O halde tevbe veistiğfardan uzak olmamalıyız. Zîra Rasûl-i Ekrem (sas) şöyle buyururlar:

-Ebu Hureyre (ra), Rasûlullah (sas) Efendimizi (şöyle)buyururken işittim, demiştir:

“-Allah’a andolsun ki ben bir günde yetmiş defadan dahaçok, Allah’tan mağfiret diliyor ve tevbe ediyorum.” (R. Salihîn, Hadis no: 13)

Bir başka Hadis-i Şerifte de, tevbe eden kulundan dolayıO yüce Cenab-ı Hakkın hoşnutluğu şöyle anlatılır:

“-Kulunun tevbe etmesi ile Allah’ın hoşnutluğu, ıssız birçölde devesini kaybedip sonra onu bulan, sizden birinizin sevincinden dahafazladır. (R. Salihîn, Hadis no: 15)

Maksat da zaten, yüce ALLAH (cc)’ı razı ve hoşnut etmekdeğil midir? O yüce Padişah memnun olduktan sonra, nice ümit ve rahmet kapılarıaçarak mükâfatlandırır. Kul olarak bizler bunu idrak edemeyiz.

Yüzyıllardır, günah işleyip bağışlanan insanların hallerihikâye edilir. Ayet ve hadislerde ibret ve hikmet olarak gözler önünesergilenir. Bütün bu kıssalarda apayrı hisseler mevcuttur. İnsanlar için ümitkaynaklarıdır… Gözyaşlarıyla anlatılan, dinlenen bu hadiselerde nicehakîkatler; insanların gönüllerinde nice nice hikmet perdeleri açar.

Kulun Rabbini bilmesi ve yüce Allah’ın kuluna sonsuzlûtuflar bahşetmesi… Rahmet ve merhameti sınırsız olan yüceler yücesi birALLAH’tır O… O’nu tarif etmek mümkün müdür? Ve yine O Mevlâ’yı sevmemekmümkün müdür? Sevgi sonsuz olursa, korkuya gerek bile kalmaz. Böyle bir kulunkorkusu ise, O’nun sevgisini kaybetmektir. Ama bütün Mü’minler için geçerli olanda; Korku ile Ümit arasında yaşamaktır.

İSLÂM

Bütün emir ve nehiyleri kolaylık ve güzellik dolu olanyüce din! Ve O’nun eşsiz Peygamberi’nin (sas) bütün hakîkatleri hülâsa eden şumübarek sözleri yetecektir bizlere…

Ebu Said el-Hudrî’nin (ra) rivayetinde şöyle buyururlar:

“-Ben Hakk, kolay ve âsan bir din ile gönderildim.”(Ahmed b. H. Ebu Umame’den)

Bu mümtaz dîni yaşayan kişiye ne mutlu! Balın tadınıyiyenin bildiği bir gerçek olduğuna göre, bu Dînin özünü de ancak yaşayanlarbilir. Onların gönülleri Allah sevgisiyle doludur. İnsanların eziyet vesıkıntılarını çekseler bile, kalplerinde o sevginin verdiği rahatlık vardır.

Nitekim en büyük rehberimiz Hazret-i Muhammed Mustafa (sas)Efendimiz’e, ne derecede sıkıntı ve işkenceler etmişler, ama O yine de onlarınhidâyetini temennî etmişlerdi. Yüce Rabbimizden dilediğimiz odur ki; İslâm’ıhakîkatiyle yaşatsın ve O Sevgili’nin yolundan bütün Ümmet-i Muhammed’iayırmasın… (Amîn)