Yakın tarihe baktığımızda Türkiye-Mısır ilişkilerinin, her ülkenin kendi özel durumlarını dikkate alarak belirli bir düzeyde sürdürüldüğünü görüyoruz. Süleyman Demirel de Turgut Özal da Hüsnü Mübarek ile her zaman dostane bir ilişki yürüttü. AK Parti de, iktidara geldiği 2003 yılı başı itibariyle bu ülkeyle olan siyasi ve ticari ilişkilere hep büyük önem verdi. Ankara-Kahire arasında dostluk köprüleri her zaman korundu. 2010 yılının sonunda başlayan Arap Baharı bölgede ani değişimlere yol açsa da Türkiye bu komşu ülkenin siyasi süreçlerini her zaman samimi dostluk çerçevesinde takip etti. Arap Baharı sürecinde eski Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’e ülkesinin değişiminde öncü rol oynamasını tavsiye etti. Ne var ki Mübarek sokağın nabzını iyi hissedemedi ve İstihbarat Başkanı Ömer Süleyman ile perde arkasından gücünü devam ettirmeyi planladı. Düşündüğü gibi olmadı. Halkın siyasi ve ekonomik açıdan ezilen kesimleri Mısır sokaklarında el ele vererek 25 Ocak Devrimini gerçekleştirdi ve 2011’e tam özgür Mısır atmosferiyle girilmiş oldu. 6 Nisan Gençlik Hareketi, Kifaye Hareketi, Müslüman Kardeşler Hareketi, sosyal medyada örgütlenen birçok gençlik grubu, Mısır’da demokrasi için canını ortaya koydu. Neredeyse iki ay içinde 800 civarında Mısırlı, polis şiddeti yüzünden hayatını kaybetti.

Mübarek’in 30 yıllık iktidarının ardından ülke tarihinin ilk özgür demokratik parlamento seçimi 28 Kasım 2011’de yapıldı ve Mısır çağdaş ülkelerin demokratik deneyimlerini tam olarak yaşadı. Bağımsız kaynaklar 2011 seçimlerini Mısır tarihinin en dürüst seçimi olarak ilan etti. Arap Baharı sonrası maalesef Mısır ihtiyacı olan sükuneti bulamadı. 2012’nin sonlarında başlayan sokak hareketleri 3 Temmuz 2013’te askeri bir darbeyle son buldu.

Türkiye tarihsel bağları oldukça güçlü olan Mısır ile ilişkilerini her zaman dikkatle takip etti. Zira Mısır sadece Arap dünyası için değil aynı zamanda Doğu Akdeniz’de ve Kuzey Afrika’da da etkili bir aktör. Türkiye ile Mısır’ın ortaklığından her zaman bölgenin gelişmesi ve kalkınması yönünde faydalar olmuştur. Ne zaman ki bu iki ülke aralarında sorun yaşasa, bölgede sıkıntılar artmış ve üçüncü taraflar bu sıkıntılı süreçten istifade etmişlerdir. İşte bu yüzden Türkiye, Mısır halkının demokratik gelişiminin önüne geçen darbeye karşı sesini yükselten taraf oldu. Bu ilkesel tutum Mısır elitleri tarafından iç işlerine karışmak olarak tanımlandı. Oysa Ankara açısından durum; Kalkınma yönünde doğru adımlarla ilerleyen kardeş ülkenin umut ışığının söndürülmesine karşı dostane bir duruştu. 

Bugün yepyeni bir dönemin aralığındayız. Türkiye her zaman dost olarak gördüğü Mısır’a bir kez daha elini uzatıyor. Bugüne kadarki uyarıları Mısır halkının dünyadan izole olmaması ve ekonomik kalkınmışlığını sağlaması içindi. Mısır darbe nedeniyle, dünya demokrasi liginde en geri ülkeler arasında. Arap dünyasının kültür başkenti Kahire son 10 yılda dünyaya pozitif herhangi bir etki sunamamakta.

 

Şimdi Türkiye yeniden tarihsel sorumluluğu gereği bu kardeş ülke ile ilişkilerini düzeltme kararlılığı gösteriyor. Kahire yönetimi bu iyi niyeti görmeli. Mısır’ın dışa bağımlı elitleri zenginlik içinde yaşarken halk ekonomik sıkıntılar yüzünden yarına ümitsizce bakıyor. Gerek bölgenin yeniden ayağa kalkmasında ve gerekse Mısır’ın yaralarını sarıp yarınlara umutla bakmasında en büyük dostu ve kardeşi Türkiye’dir. Mısır bu gerçeği anlamalı.