Hiroşima’ya atılan atom bombası var ya… O atom bombasının Türkiye’deki karşılığını yazacağım size; Acun Ilıcalı!

Televizyon, bireylerin “hayatı algılayış biçimine” hükmetmede çok etkin bir güce sahiptir. Televizyon programlarının aile, eğitim, iş, yaş ve cinsiyet, doğum ve ölüm gibi birçok toplumsal gerçeklikler konusunda deforme edici etkilerinin olduğunu; programlarda sergilenen mesajların toplumdaki suç işleme eğilimlerini tahrik edici ve şiddet olaylarını arttırıcı doğrultuda etki yaptığını bütün açıklığıyla ortaya koymuştur.

Reyting rekorları kıran yarışmaların yapımcısı olan Acun Ilıcalı’nın o televizyon programlarıyla insanları nasıl deforme ettiğinden bahsedeceğim size.

Televizyonların büyük etkisi kullanılarak, insanların kafasına bir “Acun Abi” imajı çizilmiştir. Bu Acun abi, merhametli, yardımsever, herkesle arası çok iyi olan, esprili ve baba tavırlar sergileyen bir insan olarak gözükmektedir. Lakin ne ilginçtir ki bu baba tavırlı abimiz, insanları sürekli yarıştıran programlar yapmaktadır. Hani eski dönemde arenalar vardı; kral, eğlence amaçlı insanları birbirine düşürür ve halkla birlikte ölümlerini zevkle izlerdi. Bu dövüşlerden halkının eğlenmesini, kendisinin de para ihtiyacını sağlardı. Bu zamanda da bu savaşların, yarışların, ölümlerin adı değişti; ama yapılan rezillikler aynı şekilde kaldı. Halk, bu rezillikleri izleyip körelirken kral da –yani Acun abi- parasını kazandı. Aynı zaman da yarıştırmalarda “kapitalist” algıyı çok iyi kullanan abimiz, tüm yarışmalarda kendini gösterip kendi ismini markalaştırarak da narsizmi ön plana çıkarmaktadır.

Dahası var. İnsanlar, reyting rekorları kıran bu yarışmaların o kadar etkisinde kalıyorlar ki gerçek hayatlarına da bu yarışmanın izlerini taşımaya başladılar. İnsanlar, “Survivor” adlı yarışmayı bildiğiniz kendi hayatlarında yaşıyorlar. Yarışmanın yapısına baktığımızda, gerçek arkadaşlık ve birliktelik namına bir durum göremiyorsunuz. Güya takımlar var ama onlar da içten içe rakip oluyorlar. Ada hayatında açlığı öğreten yarışmada mahrem algısı sıfır… Arkadan konuşma, birbirlerine öfke, kin, nefret besleme ve bunların akabinde doğan fanatizm algısı… Sürekli beraber olmaktan ötürü doğan çarpık ilişkiler… Ahlak algısına vurulan büyük bir darbe olarak kendini gösteriyor! Ve insanlar, bu “yarışma” algısıyla kendilerine “otomatik davranışlar” geliştiriyor. İş hayatında çalışma arkadaşlarını “survivor” yarışmacısı olarak görüp arkadan konuşma, kuyusunu kazma, dışlama ve onu saf dışı bırakma uğraşına giriyor. Özel hayatında “mahreme” dikkat etme düzeyi azalıyor. Hayatlarında yaşamın doğallığından gelişen fikir ayrılıklarında fikrinde nerdeyse fanatizme kadar giden tavırlar sergiliyor.

Ve maalesef ki toplumda “çocuklar dahi” bunları izliyor. Akabinde ümitle “ahlaklı nesil” bekleniyor.

Sizlerden ricam, lütfen izlediğiniz, takip ettiğiniz programları iyi seçin. Hem kendi algılarınızı hem gelecek neslin algısını etkilediğinizi iyi bilin. Bir kezdaha üzerine basa basa, haykırıyorum ki; sistematik ve periyodik şekilde izlenen görüntüler bireylerin, özellikle de çocukların ve gençlerin cinsiyet,meslek , tutum, duygu, değer, beklenti ve davranışlarında yoğun birşekillendirici ve belirleyici etkiye sahiptir ve dikkat etmemiz gerekir!…

Selam ve dua ile.