Geçtiğimiz gün Hindistan’dan bir haber geldi: yolcu uçağı düştü. İlk bilgiler karışık. Kazanın nedeni teknik mi, insan hatası mı, yoksa doğrudan ihmal mi henüz net değil. Ancak ortada daha çarpıcı bir gerçek var: Bu düşen sadece bir uçak değil. Bu, dünya genelinde artan “havada endişe”nin ta kendisi.
Modern çağın en güvenli ulaşım aracı olarak gösterilen uçaklar hakkında son zamanlarda artan “kaza haberleri” zihinlerimizi bulandırıyor. Peki gerçekten uçuşlar artık daha mı tehlikeli? Yoksa sadece medya büyüteciyle mi bakıyoruz? İstatistiklerle bakalım…
2024 yılı, havacılık kazaları açısından düşündürücüydü. Dünya genelinde 33 büyük sivil havacılık kazası yaşandı ve bu kazalarda toplam 1.237 kişi hayatını kaybetti. 2023’te bu rakam 27 kazaydı ve 888 can kaybı olmuştu. Sadece 2025’in ilk 5 ayında dünya genelinde 14 büyük kaza meydana geldi. Yani, yılın yarısı-na gelmeden ortalama yıllık kazaların yarısı yaşanmış durumda.
Hindistan’daki son kazayla birlikte, Asya kıtası 2023 ve 2024’te toplam-da 19 büyük kazaya ev sahipliği yaptı. En sık nedenler: bakım eksiklikleri, pilot yorgunluğu ve yoğun hava trafiği. Evet, kabul edelim: bir uçak kazası yaşandığında, haber değeri çok büyük. Manşetlere taşınır, sosyal medyada trend olur, görüntüler milyonlara ulaşır. Bu da insanda “her yerde uçak düşüyor” algısı yaratır.
Ancak unutmamak gerekir ki her gün dünya genelinde yaklaşık 100.000 uçuş gerçekleşiyor. Ve bu uçuşların %99.999’u sorunsuz tamamlanıyor. Yani riskin gerçekte ne kadar düşük olduğunu algılamak için sadece sayılara değil, mantığa da kulak vermek gerek. Bir uçakta hayatını kaybetme riski yaklaşık 11 milyonda bir. Bu, sabah kahveni içerken boğulma riskinden bile düşük. Ancak insan zihni dramatik olaylara daha çok odaklanır. O yüzden yılda birkaç kez yaşanan kazalar bile sanki gökyüzünde sürekli bir tehlike varmış hissi yaratır.
Ama bir yazar olarak itiraf edeyim: bu “hissiyat” son zamanlarda bana da uğradı. Hindistan’daki kaza, Japonya’daki pist kazası, Nepal’deki dağ çarpışmaları… Ve her birinde hep aynı soru: “Bu sistem nereye gidiyor?” Gelin şimdi sorunun kalbine inelim. Son yıllarda havacılık sektöründe pilot açığı %28 artmış durumda. ABD’de bile hava trafik kontrolörleri %18 eksikle çalışıyor. Asya ülkelerinde ise bu oran %30’ları aşıyor. Bu ne demek? Uçaklar teknik olarak güvenli olabilir, ama sistemi yöneten insanlar sınırda.
Sadece bir örnek: 2024’te ABD’de yaşanan 8 hava kazasının 6’sında pilot yorgunluğu ya da kulehaberleşme hatası tespit edildi. Ve daha kötüsü, her geçen yıl bu oran artıyor. Evet. Belki teknik bir arıza. Belki bir pilot hatası. Belki de bakım ihmali. Ama Hindistan’daki son kazayı yalnızca bir ülkenin problemi olarak görmek büyük hata olur. Bu, aslında global havacılığın “gözden geçirme ihtiyacına” dair bir sinyal.
Tıpkı köprülerin zamanla yorulması gibi, gökyüzü de artık dinlenmek istiyor. Ve bunu uçak düşmeden anlayabilmek hâlâ mümkün. Havacılık sektörü, insanlığın gökyüzündeki en büyük başarısıdır. Ama sistem ne kadar büyükse, ihmalin bedeli de o kadar ağır olur. Uçak kazaları hâlâ çok nadir, ama çok yüksek sesli. İşte bu yüzden Hindistan’daki o düşüş, sadece bir uçağın yere çakılması değil. Belki de küresel bir uyarının başlangıcı.
Kemerlerinizi bağlayın. Bu defa türbülans gökyüzünde değil, sistemin içinde.