Husilerin Gazze’ye destek iddiasıyla İsrail’e doğru birkaç füze atmaları ve Babü’l-Mendeb Boğazı’nda gemileri hedef almaları üzerine örgütün propagandasını yapmaya başlayan bazı yazarlar ve entelektüeller tarafından “Yemenliler aralarındaki savaşı bırakıp ortak bir noktada buluşamazlar mı?” sorusu gündeme getirilmişti.

Bu aslında sorudan çok hem Arap Baharı’nı ve demokrasiyi hem de Yemen halkının özgür iradesine darbe yapan İran destekli örgütü savunmanın yol açtığı çelişkiden kurtulma çabasını yansıtan bir temenni ifadesi.

Ancak başta başkenti Sana olmak üzere Yemen’in birçok bölgesini kontrolü altında tutan Husileri yakından tanıyanlar, örgütün imamet inancını ve ideolojisini terk etmedikçe bunun mümkün olmadığını söylüyorlar.

Geçenlerde The Atlantic dergisinde Robert F. Worth imzasıyla yayınlanan makale bu konudaki tartışmalara yeni bir boyut kazandırdı ve Husilerin Yemen’de “velayet-i fakih” benzeri bir rejim kurmak istediklerini gösterdi.

Worth, Husilerin müzakere heyetinde yer alan üst düzey isimlerinden Abdülmelik el-Acri (Abdelmalek al-Ejri) ile Umman’ın başkenti Maskat’ta konuşmuş.

Amerikalı gazeteci, Husilerin Yemenli diğer gruplarla iktidarı paylaşmaya gönüllü olup olmadıklarını sorunca el-Acri, “Abdülmelik el-Husi gelecekte Yemen’de kurulacak herhangi bir hükûmetin üzerinde “en üst otorite” olarak kalacak” demiş ve Husilerin liderinin gücünün doğrudan halktan geldiğini öne sürmüş.

El-Acri ayrıca, Abdülmelik el-Husi’nin otoritesini “Hasan Nasrallah’ın Lübnan’daki otoritesinden daha güçlü ve daha büyük” şeklinde tanımlamış ve Husilerin Yemen’de “baş aktör” olduğunu söylemiş.

Worth, el-Acri’nin ifadesine göre Abdülmelik el-Husi’nin rolünün İran’da her konuda son sözü söyleyen rehbere tekabül ettiğini belirtiyor.

The Atlantic’te yayınlanan bu açıklamalar, Yemen’de Husilerin diğer gruplarla el ele verebileceklerini düşünenleri hayal kırıklığına uğratırken “Husiler imamet inancından vazgeçmedikçe uzlaşı mümkün değil” diyenlerin haklı olduğunu gösterdi.

Husiler yönetimin “Allah tarafından kendilerine verilmiş kutsal bir hak” olduğuna inanıyorlar.

El-Acri, Batı kamuoyuna hitap eden bir dergiye konuştuğunu bildiği için, “en üst otorite” olarak gördüğü Husilerin lideri Abdülmelik el-Husi’nin gücünü halktan aldığını öne sürse de aslında söz konusu gücün kaynağının ilahi olduğunu kastediyor.

Çünkü bir kişinin gücünü halktan aldığını söyleyebilmek için o kişinin halkın hakemliğine başvurmuş ve çoğunluğun oyunu almış olması gerek.

Abdülmelik el-Husi için böyle bir durum söz konusu değil.

Daha da ötesi, İran’da Devrim Rehberi halk tarafından seçilmiş alimlerden oluşan Uzmanlar Meclisi tarafından tayin ediliyor.

Abdülmelik el-Husi ise 2006’da kardeşi Hüseyin el-Husi’nin ölümü üzerine örgütün başına geçti ve örgüt üyeleri el-Husi’nin liderliğinin ilahi kararla belirlendiğine inanıyorlar.

Bugüne kadar Yemen’de nasıl bir rejim istediklerine dair çok fazla konuşmayan Husilerin üst düzey isminden gelen açıklamalar, örgütün artık niyetini gizleme ihtiyacı hissetmediğine işaret ediyor.

Ancak 26 Eylül Devrimi’yle Mütevekkilî Krallığı’nı yıkarak cumhuriyeti kuran halkın yeniden imamet ve velayet-i fakih karışımı bir rejime razı olmayacağı kesin.