-“(Rasûlüm!) İşte böylece geçmiştekilerin haberlerinden bir kısmını sana anlatıyoruz.”(20 Tâhâ 99)

Kur’an’da adı belirtilen kavimlerin adları çok azdır. Bunlardan Hz. Hud; Âd kavmine, Hz. Salih; Semud kevmine, Hz. Yunus; Ninova halkına gönderilmiştir. Hz. Musa, Hz. Davud, Hz. Süleyman, Hz. İsa İsrail oğullarına gönderilmiştir.

Livata, eşcinsellik… Gay ve lezbiyen mi diyorlar? Lûtîlik… Hani genç oğlan şeklinde gelmişti melekler. Onları istediler. Lût as korktu:

“(Melekler) dediler ki: ‘Ey Lût! Biz Allah’ın elçileriyiz, hiç merak etme, onlar size hiçbir kötülük yapamayacaklardır. Haydi, öyleyse, gecenin bir vaktinde ailenle yola çık, yürü! Beraberindekilerin hiçbiri geri dönüp bakmasın, yalnız eşin bunun dışındadır. Zira ötekilere ulaşan hangi rüsvaylık varsa, ona da gelecektir. Onların helâk olma zamanı sabah vaktidir. Sahi! Sabah da pek yakın değil mi?’” (Hud, 11/81)

Filmleri yapılıyor ve yayınlara giriyor. Aman Ya Rabbi!

Putçuluk zaten var. Develeri öldüren zalimler, ineğe tapanlar… Nefsini ilâh edinenler… Kadını putlaştıran/aslında ondan nemalananlar… Hangisini sayalım ki? Hele mazlumların katli… İşte dünyanın rezilliği…

Pompei. Dehşet verici.

“Pompei’nin dört bir yanı genelevlerle çevriliydi. Ayrıca eşcinsellik çok normal karşılanıyordu. O gün hava her günkünden  biraz daha boğucuydu… Üstelik çok hafif de bir deprem olmuş ama fazla önemsememişlerdi. Biraz sonra kül yağmuru başladı. İnsanlar önce çok umursamadı. Belli ki yaşlı Vezüv daha önce de böyle faaliyetlerde bulunmuştu… Paniğe kapılanlar limana doğru koşmaya başladı, bir kısmı ise kendini evine kapadı. Limana doğru koşanları bir sürpriz bekliyordu… Deniz kabarmıştı, azgın dalgalar gemileri lavlara doğru atıyordu. Zaten gökten de iri kum taneleri şeklinde kızgın taşlar yağmaya başlamıştı…”

HELAK OLMAYAN KAVİM

Bu sefer ise helâk olmayan bir kavimden bahsedeceğiz. Ve onun peygamberi Yunus’tan (as)… Tam helâk olacakken, azap gelmeyen kavim. Niçin? Çünkü onlar bu gerçeği anlar anlamaz tevbe etmişler ve imana gelmişlerdi. Rabbimiz şöyle haber verir:

-“Yunus’un kavmi müstesnâ. (Halkını yok ettiğimiz ülkelerden) herhangi bir ülke halkı (keşke kendilerine azap gelmeden) iman etse de, bu imanları kendilerine fayda verseydi! Yûnus’un kavmi iman edince, kendilerinden dünya hayatındaki rüsvaylık azabını kaldırdık ve onları bir süre (dünya nimetlerinden) faydalandırdık.” 10,Yûnus:98

Kavminin davetlerine uymadığını gören Yûnus (as) onlara kızarak ve azabı bekleyin diyerek memleketini terketmişti. Ama bundan sonra başına geleceklerden habersizdi.

NİNOVA HALKININ HİKÂYESİ

 

Sâffât Sûresi’nde Yunus’un (as) gemiye binişi, kurra çekilişi, balığın yutması ve tesbihatı sebebiyle kurtuluşundan haber verilir. Sonra da iman eden kavminin kurtuluşundan…

“Hani o dolu bir gemiye kaçmıştı.”

(Hz. Yûnus, bir gemiye binmiş, gemi engin denizde yüzemeyip durunca gemiciler: “Burada efendisinden kaçan bir köle vardır. Kurra atalım, ortaya çıkar,” demişlerdi.)

“Gemide olanlarla karşılıklı kurra çektiler de yenilenlerden oldu.”

(Zira kurra kendisine isâbet etmişti. Bu yüzden gemidekiler onu gemiden attılar.)

“Yunus kendisini kötülerken onu bir balık yuttu.

Eğer Allah’ı tesbih edenlerden olmasaydı, tekrar dirilecekleri güne kadar onun karnında kalmıştı.

Halsiz bir vaziyette kendisini dışarı çıkardık.

Ve üstüne (gölge yapması için) kabak türünden geniş yapraklı bir nebat bitirdik.

Onu, yüz bin veya daha çok kişiye peygamber olarak gönderdik.”

(Hz.Yûnus’un peygamber olarak gönderildiği yerin, Musul’da Ninova şehri olduğu kaydedilmiştir.)

“Sonunda ona iman ettiler, bunun üzerine biz de onları bir süreye kadar yaşattık.”(37,Sâffât:140-148)

İşte azabı hissederek uyanan ve iman eden kavmin kurtuluşu.

Bu hadiseden sonra bağışlanan Yûnus (as), yine bağışlanan kavmine dönmüş ve irşad görevine yeniden başlamıştır.

İşte Allah’ı yüceltmenin, tesbihat ve zikirle meşgul olarak O’na yönelmenin sonucu.

İnkârlarından dönerek Yunus’u aradıkları halde bulamadıkları anda içlerinden akıllı biri;

“Yunus yoksa Yunus’un Allah’ı da mı yok” diyerek hepsini uyarır ve Allah’a tevbe ederler. Allah’a iman edip, azabı kaldırmasını niyaz eden kavmin güzel sonu da, bu gerçeğe bağlı. Onların bu iman ve tevbelerini kabul eden Rabbimiz, “Yunus’un Rabbine iman ettik” diyen kavmin üzerindeki karabulutları dağıtmış ve azabını kaldırmıştı.

O halde bizler de bunlardan ders alarak tesbihat yapmalı, Allah’ı yüceltmeli ve O’na duayı ihmal etmemeliyiz. Farz olan ibadetlerimizi ise, asla terk etmemeliyiz.

Öyle ya! “Kıssadan hisse” çıkarmak gerekmez mi?

Bizleri de bu yıllarda bolca sarsıntı, bela ve hastalık vererek ikaz eden yüce Rabbimiz, eğer tevbe ve dua ederek kendisine yönelecek olursakbağışlayacak ve rahmetini ihsan edecektir. Yapmamız gereken de bu değil midir? Yoksa O’nun gücüne kim engel olabilir ki! O’nun dinine sahip olmaya gayret etmeyen bizlerin hali nice olur?

PUTÇULUK VE ÂKIBETİ

 

(Hz. Mûsa’nın Tûr’da kalma müddeti 10 gün uzatılınca, İsrâil oğullarından Sâmiri adında biri, zinet takımlarını toplayarak bir buzağı heykeli yaptı ve “ Sizin de Mûsa’nın da tanrısı budur. Fakat Mûsa tanrısını unuttu” dedi. Buzağıyı öyle bir ustalıkla yapmıştı ki, içine rüzgâr girdiğinde canlı imiş gibi böğürüyordu).

“(Sonra pişmanlıklarından ötürü): Başları elleri arasına düşürülüp, (başlarını iki elleri arasına koyup) da kendilerinin gerçekten sapmış olduklarını görünce dediler ki: Eğer Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa mutlaka ziyana uğrayanlardan olacağız.

Mûsa kızgın ve üzgün bir halde kavmine dönünce; “Benden sonra arkamdan ne kötü işler yapmışsınız! Rabbinizin emrini (beklemeyip) acele mi ettiniz?” dedi. (Tevrat’ın yazılı olduğu) levhaları yere attı ve kardeşi (Hârûn’un) başını tutup kendine doğru çekmeye başladı. (Kardeşi), “ Anam oğlu! Bu kavim beni cidden zayıf gördüler ve nerede ise beni öldüreceklerdi. Sen de düşmanları bana güldürme ve beni bu zâlim kavimle berâber tutma!” dedi.

(Mûsa da), “Ey Rabbim, beni ve kardeşimi bağışla, bizi rahmetine kabul et. Zira sen merhametlilerin en merhametlisisin!” dedi.

Buzağıyı (tanrı) edinenlere, mutlaka Rablerinden bir gazap ve dünyâ hayatında bir alçaklık erişecektir. İşte biz iftiracıları böyle cezalandırırız.

Kötülükler yaptıktan sonra ardından tevbe edip de iman edenlere gelince, şüphesiz ki o tevbe ve imandan sonra, Rabbin elbette bağışlayan ve esirgeyendir.

Mûsa’nın öfkesi dinince, levhaları aldı. Onlarda ki yazıda Rablerinden korkanlar için hidâyet ve rahmet vardır. “

(İsrailoğulları buzağıya taptıklarına pişman oldukları için Allah Teâla Hz. Mûsa’ya, kavmini temsilen yetmiş kişi seçerek huzuruna getirmesini ve hep berâber tevbe etmelerini emretmişti. Aşağıdaki âyet bu hususu açıklamaktadır):

“Mûsa tayin ettiğimiz vakitte kavminden yetmiş adam seçti (ve huzura getirdi. Onlar;‘Ey Mûsa! Allah’ı açıkça görmedikçe sana asla inanmayacağız,’dediler.)Onları o müthiş deprem yakalayınca, Mûsa dedi ki: Ey Rabbim, dileseydin onları da beni de daha önce helâk ederdin. İçimizden birtakım beyinsizlerin işlediği (günah) yüzünden hepimizi helâk edecek misin? Bu iş senin imtihanından başka bir şey değildir. Onunla dilediğini saptırırsın dilediğini de doğru yola iletirsin. Sen bizim velimizsin, bizi bağışla ve bize acı, sen bağışlayanların en iyisisin!”

“Bize, bu dünyada da iyilik yaz, âhirette de. Çünkü biz (tevbe ederek) sana döndük. (Allah) buyurdu: “Kimi dilersem onu azabıma uğratırım; rahmetim ise her şeyi kaplamıştır. Onu (kötülükten) sakınanlara, zekâtı verenlere ve âyetlerimize inananlara yazacağım.”(7 A’raf Sûresi:149-156)

GAFLET VE NANKÖRLÜK

 

İnsanoğlunun şu gafletine ve nankörlüğüne bakın!

Rabbimizin Kur’an’da haber verdiği gibi:

“Şüphesiz ki insan, Rabbine karşı çok nankördür”. (100,Âdiyat:6)

Evet, başa dönersek;

-“(Rasûlüm!) İşte böylece geçmiştekilerin haberlerinden bir kısmını sana anlatıyoruz.” (20 Tâhâ 99)

Tabii ki Allah (c.c) Habibi şahsında, bütün mü’minlere ve hatta bütün insanlığa ibret alsınlar diye bu kıssaları anlatıyor.

Bütün bunlara rağmen, iki binli yıllara girerken insanoğlu, halâ Allah’tan başka ilâhlar edinebilmektedir. Ne acı bir gerçek değil mi?