Bizim memlekette, hemen hemen herkesin üzerinde mutabık olduğu ender konulardan biri “kadın olmanın zorluğu” meselesidir. Her görüşten siyasi partiler, toplum örgütleri, sanat camiası, iş dünyası, medya, herkes ama herkes kadınların hakları ve sorunları konusunda hassasiyet sahibidir. Kadınlar söz konusu olduğunda pozitif bir dil kullanmak bir yana, düpedüz pozitif ayrımcılık yapılması istenir.

Aslında kadın hakları konusunda, sergilenenin aksine toplumun çok büyük çoğunluğunda ikircikli ve samimi olmayan bir durum söz konusudur. Mesela toplumun azımsanmayacak kadar büyük bir grubu, kendisi gibi düşünmeyen milyonlarca kadının hakları konusunda tek kelime etmez. Söz konusu kadınların haklarının şiddet kullanılarak gasp edilmesini savunma sadedinde pek şahane hukuki(!) ve ahlaki(!) tezler bile geliştirdikleri vakidir. Okullarda ve kamuda başörtüsü meselesi, kendilerini bu ülkenin sahipleri olarak gören zümre için tam bir turnusol kâğıdı işlevi görür. Onlar açısından konu çok nettir: ne olduğunu kendilerinin tarif ettiği “Cumhuriyet kadını” iseniz haklarınız vardır, değilseniz konu kapanmıştır. Bazen “cumhuriyet kadını” olmanız da sizi kurtaramayabilir. Öyle ya; memleketin bütün duvarlarından resim indiren ve ceplerdeki her bir liradan resim sildirip yerlerine kendi resimlerini koyan erkek “milli şef” ilan edilip kutsanırken, yine bir erkeğin duvardan indirip bilmem nereye koyduğu resmin dedikodusunu yapan kadın, en ağır şekilde cezalandırılmıştır.

Toplumun diğer bir kesimi tarafından kadın, eğer “asena” olmaya talip ise kadındır ve baş tacıdır. Slogan at(a)mıyor ve işaret yap(a)mıyorsa haklarından bahsetmek pek mümkün değildir. Bu cenahın “ürkeğe değil erkeğe destek ver” ki meseleyi çözelim diye propaganda yaptığı günlerden akıllarda kalan en belirgin hatıra; kürsüde meseleyi çözdürdükleri bir “kadın”ın ironik karesi oldu. “Erkekler”in tutamadıkları sözleri ise mevzu bahis edilmedi. Hatta o erkekler daha sonra yıllarca kürsüden kükremeye devam ettiler.

Kendilerini erkeklerin davalarına ad(ay)amayan kadınlar da pek muteber görülmez bizim topraklarda. “Heval” ol(a)mamışsa mesela, silah kuşanmamışsa, beline bomba kalıpları bağlayıp patlatacak kadar cesur, eline kaleşnikof alıp dağda savaşacak kadar gözükara, hendekler ardından kanas silahlarla can alacak kadar kartalbakışlı, bir molotofla onlarca cana kıyacak kadar “emireri(!)” değilse; kadınlık onurunu kaybetmiştir bir başka gruba göre.

Mesela bir dönem; sesinin tüm ciyaklığı ile sunduğu ateş hattı tadındaki haber programlarında ateşe attığı ama bugün, o kadınların kocalarının gazetelerinde yüksek maaşla yazarlık yapan “erkek” spiker unutulur. Fakat, yine aynı dönemde; gözlerini kısıp ses tonuna korku filmi efekti vererek “memleketin tarikatçılar tarafından ele geçirildiğine” insanları inandırmaya çalışan, ama yıllar sonra bir tarikat şeyhinin televizyon kanalında şeyhe çanak sorular soran “kadın” spiker, yerden yere vurulur.

Bizim mahallede de vaziyet pek farklı değildir. Erkek kahrolası kapitalist ve seküler dünyada ailesini geçindirmek için risk(!) aldığından, işlediği her kabahat, zaruretten mütevellit ibâhattan sayılır. Kadın ise, erkek tarafından bin bir zahmetle oluşturulan “risksiz bölgede” azimetin zirvesini test etmelidir.

Mesela, ev kadınlarının davaya “hizmet” için “himmet” ettikleri paralardan aldıkları maaşlarla zamanında yazı yazan ve yöneticilik yapan erkek abiler; sınır ötesi çıplaklar kampında köpük banyosu yapar veya yavru vatanın kumarhanelerinde milyonlar kaybederler. Hatta işler sarpa sardığında Medine saydıkları ehl-i kitap başkentlerine hicret ederler. Kadınlara ise “hizmet savaşında(!)” zamanın okçular tepesini muhafaza etmek düşer. Biber gazından nefesinin kesilmesi, atılan kapsülle kafasının yarılması, tazyikli su ile yerlere düşüp örtüsünün açılması, sonu şehitlik mertebesine açılacak merdivenlerin dikenli basamakları addedilir.

Velhasıl-ı kelam, zaman önünde kadın olmak zor iştir. Klavye başında sağa-sola sataşan erkek mücahit kardeşim! Eğer “zaman önünde kadın olmak” senin göstermeye çalıştığın gibi olsaydı, sen de dâhil hepimize cehd etmek farz olurdu. Zira nebevi sünnette, Medine’de tesettürü açılıp tahkir edilen hanım sahabeye bunu yapanların uğradığı muamele malumdur. Sen masa başından tweet attığına göre, bize yine kadınlara üzülmek düşecek.