Gönül istese de hayat her zaman güllük gülistanlık olmuyor. O yüzden her daim ikram edilen nimete şükür, vesile olana teşekkür, zor zamanlarda sabır ve tevekkül gerekir. Aslında unutulmaması gereken hayatın bir emanet olduğu, bir gün sahibine teslim edileceği ve yaşananların hesabının verileceği gerçeğidir. Gelin görün ki ne kadar azımız bunun farkında. Dünya telaşı o kadar kuşatmış ki bizi hırs içinde kuyumuzu kazar dururuz!
Annemin rahatsızlığı nedeniyle Şişli Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Sarıyer Çayırbaşı Yerleşkesi Acil Servisi’ne gittik. Acil serviste sessiz ve vakur bir telaş hâkimdi. Eski zamanlarda acil servisler gürültü, kargaşa yerleriydi. Hastadan çok yakınlarının kalabalık bir şekilde acil servisi âdeta bastıklarına şahit olurduk. “Tek hasta onlarınki ve bir an önce ışık hızı ile şifa bulup çıkarılmalıdır.” tavrıyla gereksiz telaş oluştururlardı. 
Hastanelerin yenilenmesi ve teknolojik donanım, işlerin hızlanmasına büyük katkı sağlamış. Özellikle randevuların, muayene sıralamasının dijital ortam üzerinden yapılması hizmeti oldukça kolaylaştırıyor. Acil serviste muayene kesintisiz 24 saat devam ediyor. Ekrana ismi düşen hasta “Sıranız gelmiştir.” diye çağrılıyor.
Acil servis, hastanın acillik durumuna göre “Yeşil Alan”, “Sarı Alan”, “Kırmızı Alan” olarak adlandırılan bölümlere alınıyor. Durumu ağır, bir an önce müdahale edilmesi gerekenler kırmızı bölgeye alınıyor. Kırmızı alan, yoğun bakım konumunda. Yeşil bölgede hasta ve yakınları bir arada, normal servis hizmeti alıyorlar. Sarı alandakilerin yanına giriş çıkış bir kişiyle sınırlı. Kırmızı alana sadece hasta giriyor. Günde bir defa kısa süreli görüş var. Sonra bazı tetkikler için Seyrantepe Hamidiye Hastanesi’ne sevk olduk. Orası biraz daha yoğun ama her şey yine hızlı bir şekilde işliyor.
Acil serviste sürekli ve yoğun giriş çıkış var. Ambulansla gelen hastaların farklı bir kapıdan içeri alınması çok doğru bir yöntem. Bazen hıçkırıklar yükseliyor. Çoğunluk sessiz ağlasa da yüreği daha çok yananların feryadı herkesi sarsıyor. Bir baba evladını kaybetmiş, feryadı çok yaralayıcı; “Çocuğumu geri getirecek dua biliyor musunuz? Onu okuyayım, çocuğum geri gelsin.” Etrafındakiler sakin olmasını söylüyorlar. O “Nasıl sakin olabilirim, sakin olmak istemiyorum.” diye hıçkırıklar içinde derin iniltiler çıkarıyor. Büyük bir kalabalık etrafında dolaşıyor; kimisi bir şey söyler gibi oluyor ama yutkunarak babanın yanından geçiyorlar. Düşünüyorum, evlat acısı hangi cümlelerle nasıl teskin edilir? 
“Ağlarsa anam ağlar gerisi yalan ağlar.” diye bir atasözümüz var. Sanki annelerin ağlaması daha bir dokunur yüreğimize. Genellikle feryat edenler annelerdir. Babalar acılı zamanlarda derin bir sessizliğe bürünürler. Az şahit olduğum bu babanın feryadı, bana çok fena dokundu. Uzaktan onları dikkatli izlerken kendi hayatım da film şeridi gibi geçti gözümün önünden. Annemin 88 yıllık dualı pak ömrü, benim 60 yıllık nasıl tanımlamam gerektiğini bilemediğim hayat yolculuğum... 
Toplum olarak öfke katsayımız çok yüksek. Acaba sağlık görevlilerine yazıldığı gibi öfkelilere de şifa niyetine “acil servis nöbeti yazsak” sükûnet bulurlar mı? Acılı babanın sorusuyla bitirelim; “Çocuğumu geri getirecek dua biliyor musunuz?”