İnanmış adam Âkif üzerine pek çok eser yazıldı, farklı yönleri üzerinde duruldu. Hâlâ da İstiklâl şairimiz üzerine çeşitli çalışmalar yapılmaya devam edilmekte. ÇünküOsmanlı’nın son dönemini ve Cumhuriyet’in ilk yıllarını yaşamış ve eser vermiş, duruş sahibi olan ender insanlardan biri.

Safahat’taki çalışma (sa’y) üzerine sayısız vurgusu daima dikkatimi çekmiştir. Milletin içinde bulunduğu atalete karşı onun kadar duyarlı ve atalete vurgu yapan başka kişi olmamıştır, desek yeridir. Şiirlerinde, sadece siyasete ilişkin değil, sosyal sorunlara da onun kadar dikkat çeken olmamıştır.

Sorunu, sadece siyasetin tıkanmışlığında değil, toplumun çalışmaya, üretmeye olan mesafeli duruşunda görür. İmparatorluğun başkenti İstanbul’un sokaklarını, onun şiirleri sayesinde daha net bilebiliyoruz.  Arşiv belgelerinde göremeyeceğimiz mahalle insanlarının yürüyüşünü, oturuşunu, çamurlu ve lambasız yollarını, Âkif gibi toplumsal duyarlılığı yüksek insanların edebi eserlerinden görmek imkânını buluyoruz.

Ama benim yazımın konusu Âkif’in şiirini tanıtmak değil.

Vatanın elden kayıp gidişini yaşamış sayısız insandan biriydi. Balkanlar’ın kaybedilişini, Çanakkale savunmasını, millî mücadeleyi, Cumhuriyet’in ilanını, Birinci ve İkinci Meclisi gördü, yaşadı. Osmanlı’nın batışını görmek gibi en şanssız kuşak arasında yer aldı. Bütün bu elim hikâyeyi bir cümle içine sıkıştırmak, olayın basite indirgendiğini asla düşündürmemeli.

Vatanın üzerinde zar atıldığını duyarken yazıyor yazdıklarını. O açıdan yazı ve şiirlerinde bahsettiği konuların alternatif sosyal maliyetlerinin çok yüksek olduğunu düşündüğümüzde, bizim için değeri doğal olarak katbekat artıyor.

Geçimine yetecek bir mesleği olması gerektiğini söylerken bireye seslenir. Toplumun veya devletin içinde bulunduğu acziyeti, çalışmaktan uzak duran ve üretmeyi bir kere olsun düşünmeyen bireyin eksikliğine bağlar. Miskince yaşamayı eleştirir, başkasına ihtiyacı olmadan ve dilenmeden yaşamayı, insanın (ve de Müslümanın) temel ilkesi olması gerektiğini vurgular. Gereksiz harcamaya, gösterişçi tüketime ve lüks yaşama karşı olduğunu söylemeye zaten gerek bile yoktur.

Tanınmış bir şair olmasına rağmen şan ve şöhret konusuna bile isteye uzak duruşu, günümüz insanı için üzerinde durulması gereken özelliklerindendir. Hiç’liğe ermiş Neyzen Tevfik ile dostluğu, onun meşrebinin ne olduğunu açıkça gösteriyor diyebilirim. Edirnekapı Şehitliği’nde bulunan mezarının yanı başında Bağdatlı BabanzâdeAhmed Naim Efendi ile komşu oluşu da, onun pek tanınmayan yönünün bilinmesinde bir ipucu olabilir.

Âmiş Efendi çevresinden Maraşlı Ahmet Tahir (Memiş) Efendi’nin, Babanzâde’ningasl, teçhiz ve tekfininde bulunması da, irtibatın kaynağını sanırım açıkça ortaya koyuyor.