ABD’nin Ankara’da Trump’ın kırk yıllık arkadaşı ve kendisinin kopyası olan emlakçı bir büyükelçisi var: Tom Barrack. Diplomatlığın teamüllerini bilmediğini, dahası önemsemediğini her fırsatta açık ediyor. Uluslararası ilişkilere, sorunlara, çözümlere finans penceresinden baktığını saklamıyor. Bir gün önce dediğini bir gün sonra yalanlamaktan gocunmuyor. Kaba hatlarıyla böyle bir profil.
79 YILDA 93 DARBE
Tom Barrack, Birleşik Arap Emirlikleri'nde (BAE) düzenlenen bir konferansın marjında “The National” gazetesine verdiği röportajda, ABD’nin 2. Dünya savaşından sonraki 79 yılda, dünyanın çeşitli bölgelerinde gerçekleşen 93 darbeye ya da rejim değişikliğine müdahil olduğunu itiraf etti.
Röportajda Yugoslavya’da yaşananları otopsi yapan bir cerrah soğukkanlılığı ile aktarıyor Barrack. Tek bir federal model üzerinde anlaşamadıklarını, yediye bölünmelerinin yaklaşık bir nanosaniye sürdüğünü, birbirleriyle savaşmaya başladıklarını anlatıyor.
Bir örneği Irak’tan: “Felaketlerle dolu 20 yıl, yaklaşık 3 trilyon harcama ve hayatını kaybeden yüzbinlerce insan karşılığında, elde kalan bir hiç.”
Devam ediyor Tom Barrack: “Saddam Hüseyin senaryosu ile Libya'daki farklı değil. Hadi ikiye bölelim, hadi federalizm uygulayalım. Bu hiçbir zaman işe yaramadı.”
Suriye’de yaptıklarını, yapacaklarını da anlatmış Tom Barrack. Orada İsrail’in ABD için kırmızı çizgi olduğunu itiraf etmiş. Rejimin İsrail için güvenlik sorunu oluşturmadığına ikna oluncaya kadar Suriye’ye müdahil olacaklarını da anlatmış. Tersini söyleseydi, zaten inanan çıkmazdı.
BİR KLASİK
Barrack’ın anlattıkları yürekli birinden kocaman itiraflar gibi duruyor. ABD’li bir diplomattan ABD’ye dönük cesur eleştiriler, derin pişmanlıklar dinliyor gibiyiz. 79 yılın yanlışlarını anlatıyor ve sözlerinin sonunda ABD’yi, ‘zarara uğramış ve mağdur bir ülke’ konumunda resmediyor.
Amerikan filmi gibi. Hollywood arşivi bu türden filmlerle doludur. ABD’deki siyasal işleyişin yanlışlarını, eksiklerini, kapitalizmin acımasızlığını, medyanın dalaverelerini, sistemin ezdiği insanları, adalet sisteminin çarpık işleyişini, zehirli güç ilişkilerini, karanlık odakları, ırkçılığın vardığı tehlikeli boyutları, kurumların çürümüşlüğünü anlatırlar.
Sigorta şirketlerinin halk sağlığı üzerindeki oyunlarını, sermayedarların etraflarına ördükleri koruma duvarlarını, iş dünyasındaki aç gözlülükleri, polis şiddetini, algı yöntemlerinin ahlaksızca kullanılışını, güvenliğin sapık boyutlarda önemsenmesini, teknoloji şirketlerinin kirli oyunlarını gösterirler.
Güya vicdan azabı ile çekilmiş filmlerdir. Güya pişmanlıklardır.
ABD BÖYLEDİR
Kendi hatasını anlatmayı, eksiğini göstermeyi kimseye bırakmaz. Kendisini, kendi seçtiği kelimelerle, kendi seçtiği yöntemlerle ve gramerle kritik eder.
Orası, yani anlatıyı inşa ettiği nokta, aslında kendisini yeniden ürettiği yerdir.
Yılanın kabuk değiştirmesi gibi, eski taktiğini/tekniğini orada bırakır. Yenisi ile farklı bir güzergahtan, ancak aynı hedefe doğru yoluna devam eder.
Barrack; “Ortadoğu'da denge arayışı içinde olacağız. Son yüz yılda işe yaramayan bir formül uğruna Amerikalıların hayatlarını riske atmayacağız.” diyor.
Oysa geçtiğimiz Eylül ayında ABD, Savunma Bakanlığının adını değiştirdi. Kasım ayında bakanlık binalarına Savaş Bakanlığı levhaları asıldı.
Hangisine inanacağız? Tabii ki ikincisine. ‘Savaş’ın tanımını değiştirmiş olabilir, ancak savaştan vazgeçmiyor ABD.
NE OLMASI GEREKİYOR?
Peki ABD başarı-başarısızlık çizgisini nereye çekiyor?
ABD darbe yaptığı/yaptırdığı her yeri güçsüzleştirdi, sömürdü, yağmaladı. İç karışıklıklar çıkardı, düşmanlık tohumları ekti. Darbe yaptığı/yaptırdığı ülkedeki ABD müttefiklerini güçlendirdi, onlara yenilerini ekledi. ‘Dışardan yönetilebilir konuma’ getirdi. Darbecilere ve destekçilerine silah satarak devasa savaş sanayi kurdu, gücüne güç kattı.
Öyleyse hangi zarardan söz ediyor Tom Barrack?
ABD’nin başarılı sayılması için, müdahil olduğu darbelerin nasıl sonuçlar doğurması gerekiyor? Afganistan ABD’nin 51. eyaleti mi olmalı? Yugoslavya’da ABD bayrağı mı dalgalanmalı? Irak ya da Libya ABD’nin resmi kolonisi olmalı?