Ana vatan, insanın doğduğu yurt olarak kabul ettiği topraklardır. Çıktığımız hayat yolculuğunun nerede, nasıl sonuçlanacağını Cenab-ı Allah’tan başka kimse bilemez. Doğduğunuz yer ömrünüzü tüketip öleceğiniz yer anlamına gelmez. Hayat uzun, ince bir yoldur; gidersiniz gündüz gece, ne hâlde olacağınızı bilemezsiniz.
Mescit Dağları’nın eteklerinde, Tortum Çayı Vadisi’nin Dikmen köyünde, 1938 yılında Nariye isimli bir kız çocuğu dünyaya gelir. İşte o çocuk benim annem. Erken yaşta yetim kalır. Tortum Çayı’nın kenarında bağlık bahçelik mahallede büyür. Zeki, akıllı ama bir o kadar da sakindir. Acaba bu durum, yetim olmanın getirdiği ruh hâli midir? Çünkü yetim ve öksüz çocukların üzerinde garip bir kimsesizlik, bir yalnızlık hâli görülür. Karşı köye gelin gider ve ömrü tarlada, bahçede, yaylada geçer. Bu derin vadide toprak az ama verim çok yüksektir. Bütün sebze ve meyveler rayihalı, aromalıdır. Yaylarında kuzular meleşir, koyunlar, sığırlar dolaşır.
Mehmet Âkif, sessiz yaşayıp garip ölmeyi ne güzel ifade etmiş:
“Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince,
Günler şu heyulayı da er geç silecektir.
Rahmetle anılmak, ebediyet budur amma
Sessiz yaşadım, kim beni nerden bilecek.”
Annem gerçekten sessiz yaşadı. Cenazesine, taziyesine gelen komşu ve tanıdıkları bu şahitliklerini ifade ettiler. Çocukken medresede tahsil görmüş, bütün ilmihal bilgisini şiirsel bir anlatımla öğrenmişti. Namaz, hayatının merkezinde idi; dua ve niyaz dilinden eksik olmazdı. Hâlini soranlara “Çok şükür, elhamdülillah” derdi.
Birçoğumuzun annesi babası gibi köyünden, yaylasından koptu. Önce Erzurum’a, ahir ömründe ise İstanbul’a yolu düştü. 87 yıllık ömrünü 14 Mayıs 2025 sabah saat 07:00 sularında tamamladı. Vasiyeti üzerine ana vatanına, köyüne geri döndü. Ahirete göçen bütün annelerimize Mevlâ’dan rahmet diliyorum. Mekânları cennet olsun.
Annem güzel ülkemizin huzur ikliminde eceliyle vefat etti. Dünyanın birçok yerinde zulüm altında ölen anneleri düşünüyorum… Filistin’de, Gazze’de katil ve alçak siyonistler tarafından katledilen çocuğunu, eşini nereye gömeceğini bilemeden feryat eden annelerin üzerine düşen bombaları düşününce içim daha bir farklı burkuluyor. Gazze, açık hava hapishanesinden mezarlığa döndü. Ya bombayla paramparça olan ya da açlıktan bir deri bir kemik ölen çocuklar için kahrolmaktan başka bir şey yapamamanın yükünü taşıyoruz. Artık sözler, yollar tükendi…
Katil İsrail ve onun uşağı ABD yönetimi, katliamları gerçekleştirirken diğer taraftan Müslüman olduğunu düşündüğümüz ülkelerden diş kirasını almayı da unutmuyor. Filistinli masumları katleden bombaların parasını, Arap-Müslümanlardan tahsil ediyor.
Geçen gün bir haber okudum; 43 ülkenin katılımıyla 2015 yılında “İslam Ordusu” kurulmuş. Bu İslam Ordusu şimdi değil de ne zaman işe yarayacak. 1000’er asker verse her devlet, 43 bin asker eder. Yapın Allah rızası için bir operasyon yoksa sıra hepinize gelecek ve iş işten geçmiş olacak… Yazıklar olsun bize…
Filistinliler vatanlarından çıkmayarak ölümüne savaşıyorlar. İnşallah şehitlerin kanı, Filistin’i kurtarırken bir gün vatanını terk etmek zorunda kalan Filistinliler ana vatanlarına sağ salim dönecekler.