Ey kutlu medeniyetin sahipsiz, garip, mahzun çocuğu hakkını helal et sana sahip çıkamıyoruz. Sen koltuğunda toz toprak içindeki haline rağmen onurlu, vakur duruyorsun. Ama ben senin kadar vakur değilim yüreğim parçalanıyor, kelimeler boğazıma düğümleniyor.

Biliyor musun, Ümran!

Çok garip duygular yaşıyorum. Gelgitlerim fazla. Ne yapacağımı, nasıl yapacağımı bilmiyorum. Ama şunu biliyorum ki senin gibi yüz binlerce masum yavru canavarların elinde her an yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Bu bilgi beni kavuruyor.

Ümran, ambulansın koltuğunda seni bombalayan ve onlara yardım edenlerin devlet başkanlarından daha onurlu oturuyorsun. Bilmiyorum fotoğrafı görüp de vicdanlarında en ufak bir kıpırdama oluyor mudur? Hiç emin değilim vicdanını kaybetmiş dünyanın tepesinde oturan taş adamlar için senin gibiler istatistikten başka bir şey ifade etmez.

Biliyor musun, Ümran!

Senin adın gibi yaşadığın bu topraklarda büyük bir Ümran yaşadı. O bir merhamet medeniyetiydi. Yeryüzüne adalet ve erdem dağıttı. Senin doğduğun topraklardan binlerce kilometre uzaklara giderek yüzlerce yıl süren Endülüs Medeniyetini meydana getirdi.

Biliyor musun, Ümran!

Yine senin yaşadığın bu topraklar ilim ve irfan yurdu idi. Hani senin bu fotoğrafını çeken makine var ya! Diyeceksin ki ne fotoğrafı ne makinesi. Keçi can derdinde kasap et derdinde. Haklısın ben de ne dediğimi bilmiyorum. Senin suskunluğuna kendi feryadımı ekleyerek geleceğe mektup yazmaya çalışıyorum. Belki sesimizi, sessizliğimizi bir duyan olur.

Senin fotoğrafını çeken makineden söz ediyorum. Bu makinenin temelini senin büyük deden İbn-i Heysem 11. Yüzyıl’da insanlığa hizmet etsin diye “kamera obskura” diye tanımlamıştı. Bu medeniyetin ikliminde yetişmiş nice alimler, bugün nimetlerinden istifade ettiğimiz teknolojik icatların temellerini attılar.

Ama Ümran,

1. ve 12. Yüzyılların üzerinden çook çook zamanlar geçti. İlim Çin’de de olsa gidin alın emrinin muhatapları birbirimizle uğraşmaya başladık. Onlarsa bizden aldıklarını bize çok pahalıya sattılar. İbn-i Heysem’den 7 yüzyıl sonra bir Fransız bu teoriyi kullanarak ilk fotoğrafı çekti. Bize ise nostalji yapmak düştü.

Biliyor musun, Ümran!

Fotoğrafın dünyada büyük yankı uyandırmış. Gazetelerin, televizyonların birinci haberi olmuşsun. üzerine yorumlar yapılmış. Bir televizyonunun vicdanlı sunucusu senin haberini okurken göz yaşlarına hakim olamamış. Selam olsun vicdanı olanlara.

Biliyor musun, Ümran!

Sen farkında olmasan da çok önemli bir iş yaptın. Vicdanların üzerine kara kabus gibi çöktün. Bir gün hür ve huzurlu bir dünyada yaşamak istediğimizde senin bu fotoğrafın yol gösterici olacak.

Ümran,

Niye böyle vakur oturdun. Niye öyle donuk baktın fotoğrafını çeken amcaya. Biz alışmıştık her gün dumanlı film karelerine.

Bir onurlu duruş cihana bedel olur mu?

Bilmem ki bir Hızır eli yetişir mi senin gibi mazlum ve masumlara.

Suskunluğunla sayfalar yazdırdın Ümran.

Suskunluğunla suskunluğumuzu haykırdın.

Yanağına süzülen kanı yoklayan minik ellerine umursamaz bakışın yok mu,

Senin suskun feryadına susanların bile vicdanını kanattın.