Genellemeler genellikle yanlıştır.

Genellemelerle hakikatin peşine düşemeyiz. Düşen olursa da, yolu nereye çıkar bilmem.

Sanat, renkler ve zevkler meselesine indirgenirse, bir ürünün sanat eseri olup olmadığına dair kafa karışıklığı ve kakofoni başlar.

Sanatın herhangi bir türü değil de, sözgelişi, resim sanatı anlayışları zevk meselesi olabilir belki.

Kafa karışıklığına sebep olanların kendilerini sanatçı olarak tanıtan kişiler olması bir başka dilemma.

Kendi sanatını yücelerken, öteki sanatlara itibar etmemek ciddi bir noksanlıktır.

Böyle düşünen ve bu fikrini hiçbir kaygı duymadan söyleyenlerle karşılaşılıyoruz.

İcra ettiği sanatı üzerine düşünmeyen, niteliksiz ürünlerine toz kondurmayanların, bu çaba ve ürünlerini kibirle sergiliyor oluşlarındaki cesarete şaşıyorum.

Onların bu denli cüretkâr oluşları ve ısrarlarını neye bağlamak gerekir sorusunun cevabı yalın ve açık.

Kör satıcı, kör alıcı hesabıdır basit cevap.

Sanat, duygu ve ilham ile üretilen ve bunun yeterli olduğu bir çaba olarak kabul görüyorsa mesele yok.

Böyle bir kabul ile ortaya konulmuş ürün ve onu icra eden, sorgulamamızı göğüslemek ve bizi ikna etmek zorundadır.

Asgari olarak, sanat eserinde estetik beklentisi, sanat eserinin duygu ve ilham ile yapılmasının yeterli olamayacağına götürür fikri.

Sözkonusu şiir, resim, hatta üç boyutlu bir sanat türü bile olsa fark etmez.

Bir eseri sanat eseri kılan, ne sanatçının duygu ve ilhamı, ne de bizim duygularımızdır.

Sanat eserinin şüphesiz bir standardı yoktur, ancak onu sanat kılan özellikler vardır ve onları taşıması gerekir.

Bir standardın olmaması, sanatçının lehinedir ayrıca.

Yoksa, belirlenmiş standartlara uygun üretilen ürünlerin tamamını sanat eseri kabul etmek gerekirdi.

Sanatın bir standardının olmaması ayrıca, sanatçıyı tekrardan da kurtarır.

Öte yandan bu özgürlük, yani bir standardın olmayışı, bir başka handikap doğuruyor. Bir şair, ressam yahut müzisyenin itibar gören eseri dolayında yeşeriyor öteki ürünler.

Çıplak ifadeyle, ya taklit ediliyor yahut gölgesinde kalınıyor bu yüzden.

Sanatın duygular ve ilhamdan fazlasına ihtiyaç duyduğu kesin. Fuzuli, “ilimsiz şiir temelsiz duvar gibidir” derken, duygu ve ilhamı ötelememekle birlikte, bilgi ve usule (tekniğe de denilebilir) dikkat çeker.

İnsan anatomisinden bihaber heykeltıraşın yapacağı bir heykel ne kadar insana benzerse, şiir bilgisi olmayan bir şairin şiiri de öylesi bir ‘şey’e benzeyecektir.

“Bir mısra bir şairi kurtarır” derim sıkıştığımda.

Doğrusu, bir mısra bir şiiri kurtarır.

Bu benim bir keşfim değil.

Mısra-ı Berceste demiş eskiler.

“Bir mısra bir şairi kurtarır” demem, yazdığı şiirleri gösteren genç şairlerin heveslerini kırmamak ve sahiden bir şairlik damarı yakalamış olma umudumdan.

Yoksa 3-4 nota bir müzisyeni kurtarır demek de doğru olurdu bu mantıkla.

Birkaç fırça darbesi, birkaç renk de ressamı.

Sanat ve sanatçı üzerine ne söylenirse söylensin noksan. Bu da iyi.

Hem sanat, hem sanatçı hakkında rahatça konuşmaya fırsat veriyor.

İşin kolayına kaçmadan, genellemeden uzak, berrak konuşmak lâzım.

Genellemelerin muğlak, sığ sularında kulaç atmanın kimseye bir faydası