15 Temmuz 2016…

Ne harika geceydi! Onca şehit verdik, yaralandık, sarsıldık! Evet korktuk da lakin o gece, aldıklarından çok daha fazlasını bahşetmiştir bize.

15 Temmuz; pek çok açıdan bir kırılma noktasıdır. Geride kalan bir yıl boyunca sistematik bir inatla yaptığımız ve yapmaya devam edeceğimiz hatalara rağmen…

(Sene 2008. Irak’ı işgal edip milyonlarca Müslümanın kanına giren ve beşiğinde uyuyan 6 aylık Ahmet Selam’ın üstüne 50 kg’lık bomba atan Junior Bush, başkanlıktan ayrılmadan hemen önce -katilin cinayet mahalline dönme içgüdüsünden mütevellit olsa gerek- Bağdat’a veda ziyaretine gider. Basın toplantısında Iraklı vatansever bir gazeteci “Bu sana veda öpücüğüm köpek!” diyerek işgalci Cani Coni’ye ayakkabılarını fırlatır.)

Bundan tam bir yıl önce 15 Temmuz akşamı, işgal girişimi haberi  işitildiğinde, yediden yetmişe herkes üzerinde pijaması, ayağında terliğiyle namluya sürülmüş mermi gibi sokağa fırlamıştı. İşte o destansı gece  Amerikan köpeklerinin kıçına terliklerimizle kondurduğumuz veda öpücüğüdür.

(Bu arada biline ki her karışı şehit kanlarıyla sulandığı için mukaddes olan bu topraklardan, Amerikan itlerinin tümünü henüz dehleyemediğimizin farkındayız. Bu farkındalıktır, bizi hâlâ nöbetlerde zıpkın gibi mıhlayan.)

15 Temmuz 2016, pek çok hipotezin ve paradigmanın iflas ettiği gündür. Fil dişi stüdyolardan ahkam kesen pek çok sözde toplum bilimci, asker sokağa çıktığında halkın kaçacak delik arayacağını, korkudan evlerinden çıkamayacağını hatta darbeye sevineceğini sanıyordu. Yanıldılar… O gece, bu millete ne olduğunu kimse anlayamadı.

15 Temmuz; bu milleti tanımamakta direnenlere ve  hala kendince tanımlayabileceğini zannedenlere atılan hakikatli bir yumruktur.

(Burada millet kelimesiyle ne etnik bir şeyi kastediyor ne de İsmet Özel’i yad ediyorum. Çünkü hatırlıyorum, havaalanında bacağından yaralanmış bir halde Reisi bekleyen Kürt delikanlının, Ona ne dediğini: “Ben Bingöllü bir gencim! Senin davan için ölmeye geldim!) Bilmem anlatabiliyor muyum?

15 Temmuz; her geçen biraz daha sekülerleştiğimiz ve kutsallarımızı konformist zihinlerimizde aparitif niyetine tükettiğimiz sanrısına kapılanların kafalarının ambale olduğu gündür.

15 Temmuz; melek yüzlü iblislerin, kuzu postuna bürünmüş eli kanlı katillerin, Anadolu’nun yağız delikanlılarınca püskürtüldüğü gündür.

15 Temmuz; bu milleti Kuran’dan, sünnetten, tarihi kök ve özlerinden koparmak için puslu tuzaklar kuran, sisli stratejiler geliştirenlere verilmiş okkalı bir yanıttır.

15 Temmuz; harika bir gündür çünkü içimizdeki münafıkların maskelerinin düştüğü gündür. Ve biliriz ki şehirde hala münafıklıkta direnenler vardır. Hak adına biz de onları sure-i tevbede geçtiği gibi tövbe etmeye çağırıyoruz. Aksi takdirde “Biz onları biliriz. Onlara iki defa azap edeceğiz. Sonra da büyük bir azaba itilecekler.(Tevbe-101)

Her ne kadar maymun cibilliyetli İsrailoğullarının (siyonistlerin) mektebinde okumuşlarsa da bilirler ki büyük azap ahirettedir ve çetindir. Cibril’in onlar için müjdelediği çifte azap ise buradadır, yakındır ve umulur ki bu milletin eliyle gerçekleşecektir. Çünkü 15 Temmuz günü, yeniden layık olmaya başladık göklerin senasına. Çünkü yeniden durdu arzın hilalleri, etrafımızda semaya.

15 Temmuz; tutuklanmaması gerekenleri tutuklayarak, salınmaması gerekenleri uluorta salarak, ekmeği helal olanların ekmeğiyle oynayarak, zalim ile mazlumu bile isteye ya da beceriksizliğinden karıştırarak, karakol-adliye-cezaevi  üçgeninde fırsatçılık devşirerek kendisine ihanet edenlere rağmen gölgelenemeyecek denli kocaman bir umuttur. Bir zaferden çok umuttur; daha büyük bir zaferin muştusunu yeşerttiği için… Nihayet değil, bidayettir.

15 Temmuz küfrün kara kara düşünüşü, ümmetin ümidinin dönüşüdür.

Baki selam…