Türkiye ezberlerin bozulduğu bir zaman dilimini tekrar yaşadı.
Bu gibi zamanlarda insan ağlamak, haykırmak ve iki rekat şükür namazı kılmak ister ki açıklamadan sonra bir çok insan bunları yaptı ve sürecin bu noktaya gelmesine vesile olanlara teşekkür etti.
Gerek açıklama yapıldığında bulunduğum Malatya’da gerek Urfa Siverek’te bu duyguların net yansımasını görebildim. Olaylarla gündeme gelen bir çok ilçenin kutlamasının değişmesi bile insanlardaki özlemin en iyi ifadesiydi…
Bu tip süreçlerin sağlıklı ilerleyebilmesi için taraflar arasında önce güvenin sağlanması, sonra bunun normalleşmeyi getirmesi, normalleşmenin yasal adımları tetiklemesi ve en sonunda da silahların tamamen susturulması gerekiyordu.Önceki gün yapılan açıklama bütün bunları sağlayacak olan psiklojik duvarı yerle bir etmesi adına son derece önemli ve gerekliydi.Bu açıklama ile birlikte sürecin devamlılığı, güven tazelenmesi ve irade beyanına tekrar vurgu yapıldı ki bugüne kadar sürecin bunlarda tıkandığı düşünüldüğünde bu açıklama herkesin ezberini bozdu ve inşallah atılacak adımlar bu ezberi bozmaya devam edecek.
Bu saatten sonra taraflara düşen provokasyonlara açık kapı bırakmadan bir takvim içersinde sürecin sağlıklı bir biçimde devamı noktasinda üzerine düşeni yapmak ve hızlı hareket etmektir. PKK’nın kongre takvimini hızlı açıklaması ve aynı zamanda da AK Parti’nin de bu hıza cevap vermesi gerekmektedir.Eger süreçte çok hızlı hareket etmezsek 6-7 Ekim gibi olaylarla belli alanlarda bir sabır testine tabi tutulma ihtimalimiz çok yüksektir ve sürecin kırılma noktasını getirebilir buna çok dikkat edilmelidir.
Kürt meselesinin çözümü sadece bir çözüm süreci değil devletin değişen paradigmasinin tekrar eskiye dönmemesi, demokratikleşmenin devam edebilmesi, bölgesel entegrasyonun sağlanabilmesi ve daha da önemlisi yeni Türkiye’nin inşası bakımından hayatı ve vazgeçilmezdir. Bugün eski Türkiye özlemi içerisinde olan bir çok yazarın neredeyse Kürtlere “Siz salakmısınız, esir olan bir adamı dinliyorsunuz, silahınızı alın çıkın alanlara” demesi aslında herkesin safını belli etmesi açısından ibretle izlenmelidir. Kalemlerin silah olduğu bir zaman ve yazar grubu ile karşı karşıyayız.
Silahsizlanma ve demokratik siyaset yolunun açılması sadece Kürtlerin bölgede rahat etmesi degildir, bu Türkiye’de devlet aklının da değişen paradigma karsisinda direnen kurumlara karşı en büyük zaferdir. Siyaseti Kürt meselesi üzerinden vesayet altına almaya çalışan yapıların silahların düştüğü bir atmosferde yapacakları fazla bir şey olmayacaktır, bu olmadığı için de 28 Şubat’ın sivil güçleri gibi güçler onlar adına devreye girmeye çalışmaktadır.
Türkiye, süreç açısından esas pratiğini Filipinler Moro da sağladı. 40 yıllık bir çatışma dönemi Türkiye’nin arabulucu taraflardan biri olması neticesinde nihayete ermek üzere. Orada sürecin sağlıklı ilerleyebilmesinin temel koşullarından bir tanesi normalleşme sürecinin ve güven sorununun çok iyi sağlanmış olmasıydı. Öyle ki Filipinler Devleti ile anlaşma masasına oturan Moro İslami Kurtuluş Cephesi lideri El Haj Murad İbrahim’in bana ifade ettiği şu açıklaması gözlerden kaçmamalı ve PKK’nın da kulağına küpe olmalıdır; “Biz masaya oturduğumuzda silahları tamamen susturduk ve asla masadayken şiddete müsade etmedik. Süreç ilerlemediği ve silahlar kullanıldığı zaman bile gözümüz masadaydı bu nedenle eğer bir örgüt devletle masaya oturuyorsa yapması gereken ilk iş silahların susmasını sağlamalıdır” cümlesiydi.
Bugün geldiğimiz nokta önemlidir ama bu noktanın en önemli kısmı bu sürecin devamını sağlayabilmektir.
Bu hayırlı iş için herkes elini taşın altına koymakla kalmamalı, ya hayır söylemi yada susarak sürece katkı vermelidir
Sonuç itibariyle devlet paradigmasını değiştirdi, PKK’da bu paradigmayı dikkate elmalı kendi paradigmasını silahtan siyasete döndermeli, dindarlar bu meselede hakem olma rolünü kaybetmemeli ve gereğini yapmalı daha da önemlisi muhalefet bu süreci AK Parti üzerinden değil milli bir mesele üzerinden okuyarak sürece nasıl katkı verebiliceği konusunda kamuoyunu aydınlatmalı ve baskı görevini sokaklar üzerinden hükümeti devirmeye değil, silahların susması ve kanın akmaması üzerine inşa etmeli…
Çünkü hepimiz biliyoruz ki, bu dönemeci dönemezsek ne ülkeyi bir arada tutabiliriz, ne demokratikleşebiliriz, ne de ümmet için İslam dünyasına umut olabiliriz…