Ülkeleri tanıtan, onlar hakkında ilk izlenimi, ilk kanaati veren o ülke adına muhatap olunan ilk insanlardır. Bu muhataplıkta özellikle de resmi makamlar sadece bir ülkeyi tanıtmaz aynı zamanda o ülkeyi temsil eder ya da direkt olarak ülkenin kendisidir. Malum ki bu resmi makamların bulunduğu mekân toprakları ilgili ülkenin toprağı sayılır.
Hal böyleyken devletimizi en üst düzeyde başka ülkelerde temsil eden büyükelçilerimiz de doğrudan Türkiye demek oluyor.
Geçtiğimiz 29 Ekim resepsiyonunda gündeme gelmişti bilirsiniz. Uganda Büyükelçisi sanki kendisini Ariane, kâtibini de Argos olarak sahneye sürmüştü. Ama Türkiye demek Orta Çağ Roma kıyafeti giyerek resepsiyon yapmak değildi. Bilakis Türkiye demek kadim Türk kültür, anane, gelenek göreneklerini yansıtan hal, hareket ve tavır içerisinde olmaktı. Sonrasında geri çağırıldı vesaire.
Sizce tüm Hariciye’de bu tür kafa bir tane miydi? Mümkün mü?
Roma kıyafetleriyle ülkemi temsil ettiğini zannedenden tutun, bu örneği 28 Şubat’ın baskıcı vesayet uygulamalarını hâlihazırdaki mevcut Türkiye’den evla görüp ezan sesinden rahatsız olanlara uzanın şimdi de…
Evet. Yanlış okumadınız. Yakın zamanlarda Türkiye’nin 28 Şubat 1997 tarihiyle anılan postmodern darbesi dönemlerine benzer uygulamaların yaygın olarak görüldüğü ve halen uygulandığı kardeş ülkelerden Tacikistan’a uzanalım.
Yüzde 99’u Müslüman olan Tacikistan’da 40 yaş altına sakal yasağının uygulandığı, başörtülülerin devlet memurluğuna alınmadığı yetmiyormuş gibi devlet dairelerinde de namaz kılınamıyor. Memurların cuma namazına gitmesi yasak. 16 yaşından küçüklerin cuma namazı dahil camiye girmesi polis kontrolüyle yasak. Ezan sesi duymak mümkün değil. Yani “laik düzeni korumak” endişeleri(!) var. Elan.
Türkiye’nin böyle gereksiz ve zalimce uygulamalarına da şahitlik etmiş(!) tecrübeli bir isim olan Büyükelçimiz Ali Rifat Köksal da maalesef mezkûr uygulamaların gönülden destekçisi ve fiili uyarılarla da Tacikistan’da bulunan Türkiye memurlarına aba altından sopa göstermekte geri durmuyor.
Köksal orada görev yapan Türk memurlarına “Burada herhangi bir dini çalışmanın içerisinde görürsem sizi o an geri gönderirim” şeklinde uyarılarda bulunabiliyor. Her fırsatta Tacikistan’daki mevcut uygulamaları övüp Türkiye’deki ezan sesinden rahatsız olduğunu her ortamda ifade ediyor.
Tacikistan’daki bu uygulamaları kasıtla aslında “Türkiye’de de böyle olmalı” gibi hezeyanlarını her fırsatta çevresindekilere söylüyor olması gerçekten hayret vericidir. Cumhurbaşkanımız ve temsilcisinin arasındaki farklılığı siz hesap edin.
Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın ve de Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu’nun tabii ki temsile görevlendirdiği kişilerin hepsinin ne yaptığı, nasıl düşündüğünü anbean takip etmesi belki mümkün değildir. Ama en azından temel zihniyet çerçevelerini sorgulamalı ve büyükelçiler, kâtipler ya da yerli personeller tarafından Türkiye adına leke sürülebilme ihtimalini bile kanaatimce tazyikle karşılamalıdırlar. Cumhurbaşkanımızın yoğun gayretleriyle ciddi anlamda yükselen itibar çıtası gereksiz tavır ve davranışlara kurban edilmesine izin vermemelidirler.