Attila İlhan’ın, ”Ben Sana Mecburum” şiirinde söylediği yerden başlamak istiyorum bu yazıya: ‘’İnsan bir akşamüstü ansızın yorulur.’’ Böyle bir akşamdı, Üsküdar’da sıradan yaşamlarımız arasından, göz göze çarpan insanlar arasından sıyrılarak yürüdüğüm durakta onlarca kişinin yanına sokuldum. Yağmur ve rüzgar beni asla başa döndürmeyecek bir soğuklukla, bittiği halde devam edilen ilişkilerin soğukluğuyla yüzüme vuruyordu.

Birkaç dakika içinde bu sıkışık duraktan sıkışık bir otobüse geçecektik hepimiz. Bir anda evimize veya en başa dönemeyecektik. Uzun dalgınlıkların, uzun muhabbetlerin, suskunlukların, patronlara duyulan öfkenin, parasızlığın, yalnızlığın, günlük hayal kırıklıklarının ve diğer bütün dünyevi durumların sonunda akşama ve evimize doğru gidecektik.

Böyle düşüncelerle durakta bekleyen insanlara ve kendime bakarken bütün ikilemleri ortadan kaldıran o adam ve cümlesi geldi peşinden. ‘’Cami Efendi, ben bu akşam yine aç kaldım.’’ Yeni Valide Camii’ne dönerek bağıra bağıra söylediği bu cümle hiç kimsede bir karşılık bulmadı.

‘’Meczuplar gittikleri yere rahmeti, kalp yumuşamasını ve sevecenliği getirirler. Yüzleri güldürürler, ibrete vesile olurlar.’’ demişti Ahmet Murat. Bu olay yaşanırken aklıma geldi. Herkes korku dolu gözlerle, büyük bir günah açıktan işleniyormuş gibi adama bakıyordu. Ben hafifçe ve istemsiz bir şekilde tebessüm ettim. Aç kaldığım ve borç isteyecek kimsemin olmadığı dönemlerde camiyle konuşmak hiç aklıma gelmemişti çünkü. Sonradan adını öğrendiğim Metin ağabey, meczup olmanın verdiği güvenle konuşuyordu sadece. Yani ortada bir sarhoş veya ağzından kötü sözler dökülen bir kimse yoktu. Bir meczup orada o yorgunluğun ve soğuğun ortasında bize aç olduğunu ancak Yeni Valide Camii’ne haykırarak duyuruyordu.

Adını öğrendiğim ama hakkında başka hiçbir şey öğrenemediğim Metin ağabey, herkes otobüse bindikten sonra lodosa karşı yürüyüp uzaklaştı.

Osmanlı döneminde meczuplara dair bir fetva verilir: Bir meczuba üç ila altı mızrak yaklaşılmaya. Yaklaşılırsa mesul deli olmaya…

21. asrın ilk çeyreğini geçmemize az kala, görünürde ne meczup var ne de meczuba yaklaşmayı aklından geçiren herhangi biri. Dahası sıcak paltolarımız içinden korkulu bakışlar fırlatıyoruz olur da bir yerde rastlarsak bir deliye.

Bu kadar akıllının olduğu yerde delirmek, akıllıca bir iş diye mi yoklar artık?