Türkiye’de Kürt sorunun çözümü noktasında gelinen aşama sokakta nasıl yankılanıyor, ülkenin doğusu ile batısı bu konuda ne düşünüyor.

Yaklaşık 20 günlük süre zarfında gerek konferanslar, gerekse de sokakların nabzını tutmak amacıyla yollardayım. Nevşehir’den başladığım yolculuğuma Kayseri ile devam ettim. Kayseri’den Mardin’e oradan Şanlıurfa’ya oradan Siirt’te, Siirt’ten Malatya’ya doğru gittim, anlattım ve dinledim.

Malatya’dan Siverek’e oradan Elazığ’a oradan Aydın’a oradan da Ankara’ya geldim. Her yerde çözüm sürecinin geldiği aşamayı toplumun farklı kesimleriyle istişare etme şansı elde ettim. Öncelikle şunu ifade edeyim ki, süreç noktasında vatandaş desteğini çekmiş değil.

Sürecin şeffaf yürümesi ile ilgili olarak, gerek ülkenin doğusunda gerekse de ülkenin batısında aynı isteği görüyorsunuz.

Süreç sonunda ne olacağı ile ilgili olarak her kafadan bir sesin çıkması vatandaşlardaki şüpheleri artırıyor ve bu noktada nihai hedefin ne olacağının anlatılması isteniyor.

Son dönemde benim barıştan umutlanmama yol açan gelişmelerden bir tanesi, elinizdeki gazetenin barış gazetesi olması, “Allah’a göre barış nasıl olur” sorusunun çokça sorulmaya başlanması ve böyle bir dilin ülkenin en milliyetçi şehirlerinde de tutması.

Bölgede Kürtlerden en çok dinlediğim, “Kürt halkı Müslüman bir halktır… Bu halk barış yaparken bile Kur’an’ı Kerim’in altından geçerek o barışı kalıcı hale getirir. Bu nedenle çözüm aslında bu topraklarda, bu medeniyet kodlarında vardır, mesele bunu tekrar hayata geçirmektir. Bu noktada özellikle devlet kurumlarının halklaşması sağlanmalıdır.” sözüdür

Ülkenin batısında ise bir özeleştiri olarak,”Neden bu toplumun yıkımına sebep olan adaletten gerçek anlamda bahsetmiyoruz. Adaletin konuşulmadığı bir yerde barıştan söz edebilir miyiz? Taraflar arasında daima hakkın yanında olmalıyız, gerçekleri söylemeliyiz. İnsanları milliyet kamplarına, mezhep taasuplarına götürmeden adaletle hükmetmeliyiz. İnsanlar birbirini dinlemelidir” ifadesidir.

Geldiğimiz noktada şunu özellikle ifade etmek gerekiyor; her çatışma kendine has nitelikler taşır… Geleneksel istişari kurumları da çözümün içerisine sokmak gerekiyor. Çatışma çözümünün hedefi tarafların ilişkilerinin yeniden nasıl kurulacağının belirlenmesidir. Bunun için sorunun kökenine inmek gerekmektedir. İki taraf arasındaki çatışmalar sonlandırılırken çoğulculuğu sağlamak gerekir ki bu başka taraflar arasında yeni bir çatışma alanı oluşturmasın.

Yüzleşme ve hakikat komisyonlarının kurulması ile geçmiş yıllarda hem zulmedenler hem zulme uğrayanların ne yaptıkları ortaya çıkarılmalıdır ve ortak bir gelecek bunun üzerine inşa edilmelidir.

Geldiğimiz noktada ciddi anlamda bir güven bunalımının yaşanmaması noktasında bir takvimin hazırlanması, hakikat ve adalet kavramlarına çokça vurgu yapılması ve normalleşmenin sağlanması gerekiyor. Bu tip süreçlerde geçiş dönemi adaletinin oluşması gerekmektedir ki, bu gerçek adalete gitmelidir.

Ankara’da Doğu ve Güneydoğu Anadolu Kalkınma Vakfı tarafından düzenlenen, “Barış süreci ve birlikte yaşam: Yüzleşme-uzlaşma ve helalleşme” konferansında da konuşmacıların belirttiği gibi önyargısız olarak çözüme en yakın noktadayız…