Mitik yolculuğa baktığımızda toplumların pek çok etkinlikte birlikte hareket etkinliklerine tanık oluruz. Ticaretten sanata, eğlenceden mateme her türlü yaşam dinamikleri birliktelik esasına göre şekillenirdi. Kadim zamanlarda, mevsiminde bir matem töreni yapabilmek için bahara kadar kar altında bekletilen beden hikâyeleri biliriz.

Bu kolektif dinamizmin temelinde canlıların birlikte yaşamasını zorunlu kılan bir tabiat tecrübesi yatmaktadır. Toplu hareket edilmediği sürece üretim, ticaret, ibadet ve seyahat yapılamayacağını tabiat kuşaktan kuşağa en acı deneyimleri hatırlatarak öğretmiştir.

Dolayısı ile yaşam boyu karşısına bir festival, karnaval, pazar ya da tören havasında çıkan etkinlikler, toplumun ve de bireyin pek çok bakımdan yaşam düzeni haline gelmiştir. Birlikte gülen, birlikte ağlayan, birlikte kazanan ve birlikte afetlerde yanan toplum, el ile geleni düğün bayram saymayı öğrenmiş olur.

Geçmişte yaşanan savaşların, hastalıkların ve ekonomik kayıpların hiçbiri bugün yaşananlar kadar derin hissedilmemiştir. İnsanoğlu, çocukluğundan itibaren bu kalabalık gruplar içerisinde birinin yerine diğerinin geçiverdiğini, kolektif bilinçle hayatın ya da tabii düzenin kendisini sürekli onardığını görerek büyür.

Son yüzyıllık modern refleksli şehir hayatı bizi içeriye, içimize, apartman dairelerine, küçük cemaatlerimize kapattığı için tabiatın binlerce yıllık işletim siteminin dışında cılız dünyalar kurmaya çalışıyoruz. Toplumun mutsuzluğunun ve tahammülsüzlüğünün özünde de bu bünyeye yabancı değişim aranmalıdır.

Yukarıda bahsettiğim etkinliklerin her biri oyun formunu icra eden ve mitik kodlara ve kadim tecrübelere de bağlı sosyal yapılardı. İnsanlık yakın zamanda bu oyun kuralını farkında olmadan bozmuş oldu. İnsanoğlu, oyunun bir parçası olmaktan çıkmış, eğlencenin, yarışın, mücadelenin ve üretimin pasif izleyicisi konumuna düşmüştür.

Bu açıdan demokratik seçim süreçleri ve spor bir fanatizme dönüştü. Yüzyıllar boyu etkinliklerin vazgeçilmez parçası olan modern birey, sandıktan sandığa yaşanan bu karnavalın işlevine ve şamatasına tutunmak istemektedir. Bu oyun çağrışımlı değişim süreci, toplumu kuşatan bir yarış, ritm, müzik, renk ve gösteri karnavalı işlevi görmekte ve tolumun tabiatında var olan heyecan alanlarını harekete geçirmektedir.

Demokrasi tarihimize bakıldığında koalisyonlu ya da tek partili deneyimlerin her birinde çok seçimli siyaset karşımıza çıkar. Seçim, toplum için bir heyecandır. Oyunu yeniden başlatmak, oyun kurmak ya da oyuncu değiştirmek üzere oyuncuları heyecanlandırır. Bir fark var ki geçmişte hepimiz oyuna dahil idik ama şimdilerde oyunlarda seyirci konumundayız. Bu yüzden de değişim ya da heyecan için izleyicinin de hesaba katıldığı bir süreç başladı. Bu da oyun endüstrisini üretmiş oldu. Algı, imaj, reklam, propaganda gibi araçların her biri oyun süreçlerinin yönetimi için değerli birer enstrüman haline geldi.

Seçmen kitle yani seyirci, bu süreçte kimin gerçek anlamda iyi oyuncu ya da iyi icracı olduğunu kısmen anlayabilir. Oyunda ne kadar fanatik ya da ne kadar farkında olduğumuz bile görecelidir. Fakat bir şey var ki toplumda azınlık sayılabilecek bir kitle işlevin, misyonun ve oyunun farkındadır. Kazanan tarafı da azınlık saydığımız bu nitelikli kesim belirleyecektir. Bu kitleleri bir parti ya da grup içinde aramamalıyız. Bu seçimde de sonucu belirleyecek olan o yüzde onluk kesim olacaktır. Her ne çıkarsa çıksın sonuç milletin kararı ve milletin iradesidir. Demokrasilerde oyunun kuralı bu…