Kızımın okulunda bu hafta müfredat gereği demokrasi deneyimi yaşanıyor. Çocuklar inanılmaz heyecanlı. Okul başkanlığı seçimi yapılacak. Uykudan seçim sevinci ile uyandı bugün. İlkokulda üçüncü ve dördüncü sınıflardan sekiz aday çıktı. Birden dörde kadar tüm okul oy kullanacak. Her aday eşit ve özgür koşullarda tanıtım yapıyor ve projelerini anlatıyor. Adaylardan üçü kız biri erkek. En çok etki uyandıran seçim vaadi, bahçede kışın kar topu oynanmasına izin verilmesi. Hey özgürlük!

Öğretmenler adayların yanında ya da uzağında değil. Okul müdürü hiçbir adayın saçını sıvazlamamış. Okul imkânları hiç mi hiç kullanılmamış. Kısmen anneler yardımcı olmuş. Pankart ve elbise seçimi konusunda. Öz kaynaklarla yapılmış özgür bir seçim.

Bizler Türkiye demokrasinin yarısına tanık olduk. Öncesini de bilebilecek durumdayız. Kabaca seksen yıllık demokrasi tarihi darbeler tarihi olarak önümüzde duruyor. Milletin hür iradesinin ortaya çıkmasını engellemek ve topluma kendilerince nizam vermek üzere kolları sıvayan güç sahipleri çoğu zaman karşılık buldu. Otel lobilerinde, yargı koridorlarında ve kışlada yıllarca siyaset konuşuldu. Nitekim AK Parti bu koşulların sonucu olarak ortaya çıkmış ve bu mağduriyetlerin ortadan kalkmasının teminatı olarak var olmuş bir siyasi partidir.

Demokrasiyi en çok ciddiye alan toplumların başında geldiğimizi iddia edebilirim. Çocukluğumuzdan beri cumhuriyetin faziletleri ve demokrasinin erdemi ile büyüdük. Her seçim köklü değişimler yaşayacağına inandı toplum. Ne yazık ki demokrasiyi bir bayrak yarışı gibi göremedik. Hizipçi bir kamplaşma ile bugünlere kadar savrulduk. Millete hizmet etme yarışında bir görev değişimi olan bu süreçler kalıcı hasarlar verdi.

Seçimlerin yapıldığı bir pazar ertesinde bir sonraki seçimin masaya yatırıldığı bir demokrasi kulvarından çıkamadık. Ekranlara bakılacak olursa 2015 başından beri memleketin seçim havasında olduğu anlaşılır.. 2019 seçimlerinin zamanında yapılacağını hesap edersek dört koca yıl sandık psikolojisini ile yaşadı ülke. Buna ne hükumet, ne ekonomi ne de bir vatandaş dayanabilir. Ekranlarda aylardır seçim konuşuluyor.

Geçmiş yıllarda seçim konusu, siyasi partilerin kendi içyapıları ile sınırlı bir demokrasi etkinliği idi. Ama şimdi kitle iletişim araçları ve algı mekanizmaları ile hayatın tüm aşamasına sirayet etmiş durumda. Bu sarmaldan nasıl çıkılır bilemiyorum ama sanırım yapılması gereken öncelikli şey eşitlik ve özgürlük duygusunun toplum tabanına yerleşmesidir.

Bu da adil ve tarafsız bir seçim sürecinin yaşandığını gelecek nesillere göstermekten geçecek. Memleket zor günlerden geçiyor ama her bir siyasi yapı da bu zorlukların üstesinden gelebilmek için bir çözüm yolu üreterek sınav verecek. Çocuklarımıza telkin ettiklerimizi öncelikle bizler icra edebilmeliyiz.

Bugün Türkiye’de her bir siyasi yelpazenin öz eleştiri yaptığını ve geleceğe dünden farklı baktığını görüyorum. Ezberler bozulmuş ve eski kamplaşmalar artık işlevsiz hale gelmiştir. Mesele mevzi ve mevki savunmasından çıkmış ve önümüzdeki zor yıllar için kalıcı şeyler yapma zamanıdır.

Su akarken testi doldurulmalıdır. Özellikle 2008 küresel finans krizinden sonra Türkiye’ye yönelen mali imkânları daha iyi değerlendirebilirdik. 2013 yılından itibaren yapılan NATO merkezli siyaset odaklı saldırılardan belimizi doğrultamadık. En son 15 Temmuz darbe girişimi ile maliyeti çok büyük bir saldırının yaralarını sarmaya çalışıyoruz. Bu tür kuşatmalardan kurtulabilmek için devlet ve millet kaynaşmasını tekrar masaya yatırmalıyız.

Bizi kurtaracak şey sandıklardan çıkacak rakamlar değil, memleketimiz için yapacağımız fedakârlıklardır. Bu uğurda hayatını ortaya koymuş fedaileri ile dünyada sayılı milletlerin başında geliriz. Birikimimizi ve potansiyelimizi hafife almayalım. Ben bu millete olan inancımı hiç yitirmedim. İnanıyorum ki yarınlar çocuklarımız için bugünden güzel olacak.