Dün MHP lideri Devlet Bahçeli DEM’in Meclis Grubu’na Sırrı Süreyya Önder’in vefatı nedeniyle taziye ziyaretine gitti, Grup girişinde Önder’in fotoğrafını sevdi. Bahçeli’nin vefattan hemen sonra yayınlanan taziye mesajında “gerçekten üzüldüm” vurgusundaki samimiyeti yansıtan bu dokunuşu çok duygulandırdı.

Bahçeli’nin duygulara hitap eden yaklaşımı, Kürtlerin dile getirdiği ancak ırkçı düşüncelerle kriminalleştirilen taleplerin 7 Mayıs sonrasında geniş kitlelerce anlaşılması ve sorunu toplumsallaştırma yönünde önemli bir eşiktir.

Sırrı Süreyya Önder hepimizin hafızalarında kalan ve her isimleri geçtiğinde hayıflandığımız Recep Yazıcıoğlu Muhsin Yazıcıoğlu hatta biraz daha geriye gidersek Adnan Kahveci gibi isimlerden oldu. Bu muhteşem adamlar yaşadıkları son güne kadar siyasetin soğuk yüzüne şefkatleri, tebessümleri, devlete ve millete adanmışlıkları, esprileri, vicdanları ve dürüstlükleri ile iz bıraktılar. Ne yazık ki bu insanlar vefatlarındaki kadar çok anlaşılamadılar. Bu topraklara bıraktıkları mirasları mal-mülk değildi; huzur, barış, gurur ve gelecek bırakmaktı muratları. Tam anlaşılacakken aramızdan ayrıldılar.

Sırrı Süreyya Önder’in yoksulluktan ve imkânsızlıktan başlayan, sanatçı-yönetmen-yazar olma yolculuğu ne kadar anlamlıysa sanık, şüpheli, zanlı, mahkûm, hükümlü sıfatlarından barış elçiliğine giden yolculuğu da o kadar anlamlıydı. Daha beş sene önce ceza kanununun en ağır suçlarından yargılanan tutuklu bir sanık olduğunda aynı süreci yaşasaydı, bugün gösterilen duyarlılığın yüzde 1’i olmazdı.  Sorunlarımızın çözümsüzlüğünün altında yatan sebepler bu çelişkilerimizde. Biz maalesef siyasetçileri, bir partiye mensubiyet üzerinden veya partilerin en radikal söylemlerinin ve yanlış algılarının getirdiği sonuçlar üzerinden yaftalayabiliyoruz.  Sırrı Süreyya Önder, DEM Parti’nin şahini değil güverciniydi.

Birbirinden farklı görüşlerde olan toplumun farklı kesimleri Sırrı Süreyya Önder için rahmet diledi, çok derin üzüntü duydu. Önder; MHP ve DEM parti genel başkanlarından, parti yöneticilerine ve seçmenlere kadar ortak payda kümesi boş olanların kümesindeki isim oldu.

Önder; toplumun tüm renklerinin, kimliklerinin uyum içinde ve eşit fırsatlarla birlikte yaşadığı demokratik ve özgür bir toplum ideali için mücadele verdi. Bu, uğruna ölmeye hazır olduğu bir idealdi.

Ve şunu ispatladı; yüksek idealleri bazen bir kişi tek başına göğüsleyebiliyor. Terörsüz Türkiye hedefi için çaba gösteren bu idealin gerçeğe dönüşmesi için çalışan çok sayıda insan var elbette. Sırrı Süreyya bu gayretin yanında ayrıca kişiliğiyle, tebessüm ettiren üslubuyla, farklı yapıda milyonlarca insanın ikna sürecindeki kişi olarak tarihe geçmiştir.

İçinde bulunduğumuz terör meselesini, Terörsüz Türkiye sürecini toplumun geniş kitlelerine açıklamanın en kolay yolunu yakalamıştık. Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi bir lider, Devlet Bahçeli gibi kendi kitlesine bütün ezberleri bozduracak bir devlet adamı ve yanında memleketinin hasbi çocuğu olduğunu ispat eden Sırrı Süreyya Önder üzerinden çok çok kolay olacaktı. Bu sürecin bir ilaç gibi gerekliliğine inanan biri olarak, Sırrı Süreyya Önder’in vefatının süreci akamete uğratacağını düşünmüyorum. Süleyman Soylu kendisinden helallik istediğinde “Benden yana her şeyi helal ediyorum” diyen, Mahmut Tanal’ın bitmek bilmeyen grup konuşmaları devam ederken “Hele Mahmut, hele bir dur Mahmut” diyen Sırrı Süreyya Önder’in ruhu süreci diri tutacaktır. Terörsüz Türkiye süreci, Türkiye’nin yüzyıllar boyunca kendi Kürtleriyle tuttuğu halayına sınırlarının ötesindeki bütün Kürtleri de alarak devam edecektir.

Kılıçdaroğlu-Özel saldırısı benzerlikleri ve benzemezlikleri… 

Geçen hafta Özgür Özel’e yapılan saldırı anında ilk aklıma gelen Kemal Kılıçdaroğlu’na Ankara’da yapılan saldırı oldu. Özel’e yapılan saldırının geri planı itibarıyla Kılıçdaroğlu saldırısıyla pek benzerliği yok. Ancak tepkilere bakıldığında belli kesimlerin bunu meşrulaştırması itibarıyla benzerlikler yine oldu.

Kemal Kılıçdaroğlu, yanında dönemin Savunma Bakanı Hulusi Akar varken saldırıya uğradığında olayı kınamak yerine Kılıçdaroğlu’nun hataları üzerinden bir değerlendirme yapılmıştı. Çok yanlıştı. Saldırıya en ufak bir meşruiyet kazandırmamak gerekiyordu ama maalesef öyle olmamıştı. Cumhuriyet Halk Partisi’nin tutumunun saldırının motivasyonu olduğuna yönelik söylemler, Özgür Özel’e yapılan saldırı anında muhalefet seçmeninin hafızasında kalan Kemal Bey’e saldırıyı alkışlayanlar dolayısıyla haklı tepkiler verdiler. Zamanında bir yanlışın başı ve sonu ne olursa olsun, yapanın yanına kâr olmaması için hukukun verdiği kararın dışında, o kişileri yalnızlaştırmak ve dışlamak gerekir.

Sonuç olarak siyasi liderlere yönelik saldırılar; toplumsal kutuplaşmayı artıran, güvenlik kaygılarını derinleştiren ve siyasi iletişimi zorlaştıran önemli bir faktördür. Umarım Özel’in büyük bir tehlike atlattığı bu saldırı son olur.