Gemideki fareler, maalesef geminin her yerindeler. Başlıca özelliklerinden birisi, geminin o korunaklı kalın, ahşap zemini sayesinde hayatta kalmalarına rağmen,  yaşamaları sağlayan zemini oyarlar, gemiyi çürütürler, sonunda batırırlar ve ilk kendileri ter ederler.

Bugün bu farelerden; televizyonda, gazetelerde, önemli noktalarda bir sürü var. Hiçbir özellikleri yok, tek başarıları absürt olmaları. Veya kişiliği dâhil her şeyi ayaklar altına almaya göze alacak kadar gözlerini kör eden hırsla abartılı bir karakteri canlandırmalarıdır.

Maalesef her yerdeler, bir şizofren gibi hayali karakterler görmüyorum ya da Don Kişot’un yel değirmenleriyle verdiği mücadeleye benzer, beni olmayan düşmanlarla mücadele eden bir sürrealist olarak görmenizi istemiyorum ama emin olun her yerdeler. Şöyle şu yazıyı okurken başını kaldır ve etrafına bak, kesin bir tane fare görürsün, eğer kendin fare değilsen.

Ben Gaziantep’te okudum, sınıfta AK Partili olduğu bilinen tek kişiydim. Bir tane de ‘Ben MHP’liyim’ diyen arkadaş vardı, yaklaşık 30-35 kişi de HDP’liydi ve kendi aralarında açık açık PKK’yı savunduklarına bile kulaklarımız şahit oluyordu ama el mahkûm, kendi yurdumuzda azınlık konumundaydık, sadece üzerimize geldiklerinde püskürtmekle yetiniyorduk ya da konferans ve toplantılarda salonu terk edip protesto ediyorduk.

Bu grubun en sivrilerinden birisiyle son sene fakültenin karşısında beklerken yanıma geldi, “Öztürk, ben AK Parti’ye üye oldum” dedi. Çok şaşırmıştım, birkaç saniyede, aynı kişiyle ilk yılki sıkıntılarımız gözümün önünden geçti. “Hayırdır” diye sordum. “E” dedi: “Okul bitiyor bu yıl, AK Parti’ye üye oldum, iş bulması kolay olur diye düşündüm.”

Acı bir tebessüm edip, oradan ayrılmakla yetindim sadece. Şimdi nerede, AK Parti’ye üye olmak kendisine fayda sağladı mı bilmiyorum ama bu zihniyete sahip yüzlerce insan tanıdım şu kısa ömrümde. Seçim dönemlerinde CV’lerine sırf “AK Parti Millet Vekili Aday Adayı” ibaresi koydurtmak için, aday gösterilme ihtimali olmadığını bilen ama etiket için binlerce TL’yi harcayan bu zihniyet, kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez mantığıyla seçimden sonra köşesinde ihale kapmanın hayalini kuruyor ve gerçek mana da saf bir sevgiyle bu davayı ve ülküyü yürütenler sırtlarındaki kuruyan terin gömleklerindeki oluşturduğu lekeyle baş başa kalıyor.

Gemideki farelerden kurtulmak lazım, bu fareler daha önce birçok gemiyi batırdılar ve şimdi sorsan hatırlamazlar bile. Gemideki farelerden kurtulmak lazım, olan fareye değil gemiye ve batsa bile gemisini terk etmeyeceklere olur her zaman. Gemiyi farelerden kurtarmak lazım bir sonraki gemi bizi çok yanlış yerlere götürebilir çünkü.

Geçen hafta büyüklerinden birisi gitti, canlı yayında benim yazmaya, gazeteminse basmaya terbiyesi müsaade etmeyen şeyleri hiç hayıflanmadan konuşabilen birisi Boşnak kardeşlerimiz için kullandığı akıl almaz ifadeler yüzünden gemiden atıldı ama onun gibisi daha çok. Bugünlere gelene kadar, hiçbir mücadelesi olmayan, 1980’de, 28 Şubat’ta dizini kırıp evinde oturan ama bolluk dönemlerinden iktidarın sağladığı güven ortamında ortaya çıkan bu haşereler, en küçük bir buhranda yine inlerine kaçacaktır. Bu dava hiç kimsenin rahatlıkla kullanabildiği menfaat kapısı, koruma kalkanı değildir, hiçbir şey vermeden çok şey almak dava için canını verenlere ihanettir.

Gelin, gemiyi farelerden kurtaralım; Rasim Ozan Kütahyalı gitti ama aşırılılıklardan beslenen daha bir ton insan var bu gemide. Nihat Doğan gibi, Erkan Tan gibi, Cübbeli Ahmet gibi daha nice geminin altını delenler var. “E ne yapalım, oy vermemi diyelim” diyenler çıkabilir siz musluğu kapatıverin, kendileri gider zaten merak etmeyin…