Dengeler değişiyor, ABD bölgedeki etkinliğini korumak için partnerler değiştiriyor, yeni müttefiklerini parlatıp, kendinden kopanları ekonomik ve hukuki operasyonlarla tekrar kendine bağlama ya da zor durumlara sokma politikasını izliyor. Sanırım bu satıra kadar yazılanlar herkesin malumudur, ABD’nin yalnızlık politikası sonrasında dünya siyasetinde söz sahibi olmaya başladığı günden beri uyguladığı standart bir uygulama diyebiliriz buna.

Peki, asıl soru şu: ABD, kafasına göre dengeleri bu kadar basit kendi menfaatlerine göre çevirebilir mi? Genellikle maalesef evet! Türkiye, Gezi olaylarına kadar ABD’nin bölgedeki en sağlam müttefikiydi. Fakat Gezi’den sonra kronolojik olarak gerçekleşen 17-25 Aralık operasyonları ve 15 Temmuz darbe girişimin arkasında ABD’nin olması ve FETÖ, PYD ve DAEŞ’e ABD’nin verdiği destek Türkiye’yle Amerika’nın arasını tarihin en zorlu krizlerinin yaşandığı bu sürece getirdi. Reza, papaz, Metin Topuz, vize krizi aslında bu sürecin acı ya da tatlı meyveleriydi.

ABD Türkiye’yi ahtapotun kolları gibi sarıp, tekrar kendisine bağlamak istiyor. Elbette Türkiye, ABD için altından petroller fışkıran, milyon dolarları olan Araplar kadar güvenilir(!) bir dost olmadı hiçbir zaman ama müttefik olduğu zaman da stratejik ve psikolojik konumu gereği her zaman çok daha değerli bir yol arkadaşıydı. Eskiden, ABD bu bölgede Mısır’la, Türkiye’yi yarıştırırdı. Kurnaz bir ihaleci gibi görevler verirdi, “bakalım hanginiz Amerika’nın çıkarlarını daha iyi koruyacaksınız” der, kendi için en iyi siyasi politikaların bölgede işlemesi için Türkiye ve Mısır’ın koşturmasını izlerdi. Menfaatlerine uymayan liderleri de anında değiştirirdi.

Mısır’da bunu rahatlıkla yaptılar, Hüsnü Mübarek çıkarlarına ters düşmeye başladığında Arap Baharı icat ettiler. Muhammed Mursi daha da ters olunca bu seferde darbe tertiplediler ve sonunda bir kukla olarak kullandıkları Sisi’yi koltuğa oturttular. Türkiye’de de aynı şeyi planladılar, Erdoğan’ın Amerikan çıkarları için tehlikeli olduğunu fark ettiklerinde Arap Baharı’ndan esinlenip Gezi Direnişi tertiplediler olmadı 17–25 Aralık’la hukuk darbesi tertiplediler, o da olmadı 15 Temmuz Darbesi girişiminde bulundular, o da olmadı şimdi de Türkiye’yi dünya hukuk camiasında zor duruma sokmak istiyorlar.

Reza, itirafçı olmayı kabul mü etti yoksa zaten itirafçıydı da ABD’yle anlaşıp sahte bir tutuklanma tiyatrosuyla Türkiye’yi zora sokma planının bir parçası mı bilmiyorum. Ama şunu herkes açık bir şekilde görüyor ki, henüz yeni planladıkları darbe girişiminin başındalar. Hatta bunu Türkiye’ye karşı bir koz olarak da kullanmaya çalışıyorlar. Eğer, tekrar Rusya’dan uzaklaşır, NATO ve ABD çıkarlarına ters düşecek girişimlerde bulunmazsan bu olay hemencecik kapanır ama eğer diklenmeye devam edersen ucu sana kadar dokunur demeye çalışıyorlar.

Bazı şeyleri zaman gösterecek ama ABD’nin Türkiye’siz bölgede etkin olabilme projelerine de giriştiği ortada. Atılan füzeler ve tutuklanan prenslerle bir anda çok farklı bir gündem oluşturan Suudi Arabistan’ın önderliğinde, Katar’a ambargo uygulayan diğer ülkeler olan Mısır, Bahreyn, Kuveyt’in de içinde bulunduğu yeni bir konsorsiyum oluşturmaya çalışıyor. Hatta Irak’taki sözde bağımsızlık referandumuna destek verilmeme sebebi de buydu, parça parça değil tek bir Irak ABD’nin daha çok işine yararlı olurdu.   Dahası PYD ve DAEŞ’e verilen desteklerin de sebebi buydu, Amerika DAEŞ’i köşeye sıkışmış bir yılan olarak kalmasını istediği için bombalamayı reddetti, kurduğu planda ilerle lazım olacağını düşündü.

Dengeler değişiyor, bu her zaman olur ama asıl soru şu: “Bu değişen yeni dengelerde, Türkiye planlanan mı olacak planlayan mı?” İşte bunu Türk milletinin Erdoğan’ın arkasında sağlam duruşu belirleyecek!