Sonda söyleyeceğimi en başta söyleyeyim; 1 Kasım’da sadece vatandaşlık görevini yerine getirmedik, bağımsızlığımızı oyladık… Kim ne derse desin; keyfimiz, havamız, heyecanımız, coşkumuz yerine geldi. 7 Haziran’dan beri, hatta Gezi olaylarının başladığı Haziran 2013’ten beri yüzümüzden düşen bin parçaydı. Kimyamız da moralimiz de bozuktu. Elhamdülillah, 1 Kasım akşamında tekrar kendimize geldik. Silkindik, toparlandık. Üzerimizdeki ölü toprağı attık. Bunu sadece AK Parti’liler açısından söylemiyorum. Tüm Türkiye ve tüm mazlum halklar adına, tüm ümmet coğrafyası adına dile getiriyorum.

Gezi olaylarının başlangıcından 17-25 Aralık günlerine, oradan 1 Kasım akşamına kadar geçen süre zarfında söylenen sözleri/ yazılan yazıları hepimiz okuduk; “Mısır’da Mursi devrildi, sıra onun arkadaşı Erdoğan’da…” diyeninden, “Korkma hemen asmayacağız, önce yargılayacağız” diyenine kadar her çeşit tehdit ve aşağılamaya maruz kaldık. Emirlerindeki hâkim ve savcılara güvenerek yola çıkan ve bu ülkeyi bu ülkenin insanlarına dar etmeyi göze alan Paralel Yapı elemanları ile “barajı geçemezsek iç savaş çıkar” tehdidiyle baraj geçmeyi marifet sayan felaket tellallarının birlikte oluşturduğu “karanlık koalisyon” başarılı olamadı, Türkiye’yi cendereye sokacak planları ellerinde patladı.

İtiraf ediyorum, yüzde 49.5’luk muazzam bir zaferi ben de beklemiyordum. Her şeyin bıçak sırtında olduğunu tahmin ediyor, sandıktan tek parti iktidarı çıksa bile bunun kıl payı gerçekleşeceğini düşünüyordum. Ama bu millet, bir kez daha ferasetini konuşturdu ve adeta tarihi yeniden yazdı. Ellerine fırsat geçse, 13 yılda ilmek ilmek örülen istikrarı, sabırla elde edilen kazanımları bir çırpıda çöpe atacak bu karanlık adamların sevinmesine ramak kalmıştı. Bu ülkenin hayrına en ufak bir adım dahi atmayanların, bu ülkenin yararına bir gram faydası dokunmayanların derin bir oh çekip bayram etmesi an meselesiydi. Ancak bu millet, sessizce yerinden kalktı, besmelesini çekti ve tam 12’den vurdu mührü pusulaya. Sadece kuklayı değil, kuklacıyı da devirdi. Sadece içerideki şer odaklarını değil, onların dışarıdaki ağababalarını da susturdu.

Seçim sonuçlarına sevinenleri gördünüz mü; yalnızca Türkiye’de değil, dünyanın dört bir yanında şükür secdesine kapananlar, sevinç gözyaşları dökenler, zafer coşkusu yaşayanlar kimlerdi? Özellikle Arap Baharı’nın kışa döndürülmesi ile umutları kırılanlar, üzerlerine her gün bombalar yağanlar, düşüncesi ve inancı sebebiyle aşağılananlardı… Gözünü Ankara’ya, İstanbul’a, Konya’ya dikip kendisi için bir umut ışığı arayanlar sevindi bu seçimin sonucuna. Varsın birileri, “nasıl oluyor da bu millet hâlâ AK Parti’ye bu kadar teveccüh gösteriyor” diye kafayı yesin. Varsın birileri, “Haziran’dan Kasım’a ne değişti de AK Parti’nin oyları bu kadar arttı?” diye düşünedursun. Varsın birileri, Aziz Nesin doğru söylemiş deyip, kendini rahatlatsın. Varsın birileri, Erdoğan ile Davutoğlu arasındaki uyumdan rahatsız olsun. Anadolu insanı doğudan batıya, kadınıyla erkeğiyle, sağcısıyla solcusuyla, Türk’üyle Kürt’üyle üzerine düşeni fazlasıyla yerine getirdi. En büyük alkışı bu ülkenin insanı hak ediyor; teşekkürler Türkiye…