Demokrasi denen şeyin dünyada, herhangi bir ülkede tanımlanan ve istenen şekliyle uygulandığını henüz insanlık tarihi not etmedi. Demokrasi kelimesi ise fazlasıyla enflasyona uğradı. Faşistlerin bile bir numaralı sloganı oldu. Yerine yeni bir kelime mi bulsak diyorum. Birlikte yaşama sanatı ya da birlikte yaşayabilmek için ritüeller başlığı altında bu konu tekrar tekrar konuşulabilir.

Bu ülkede kökleri yüzyılları aşan üç ana siyasi damar vardır. Ve bu damarlara mensupluk hisseden binlerce insan vardır. Kimse kimseyi illa değişeceksin diye zorlayamaz. Kimse kimseyi yok edemez. Herkes kendi çabası dahilinde, kendini tanımladığı bölgede var olmaya çalışır. Bu damarlara mevcut insanlar arasında geçişgenlik düşünüldüğü kadar da çok değildir. Bu da normaldir, herkes kiminle ne için birlikte olduğunun sınavını da Rabbine verecektir.

Hiçbir siyasal görüş veya kimlik kendi içinde homojen değildir. Yani bir grubun net olarak tanımını yapmanız, oradaki bütün bireyleri aynı elbiseyle giydirmeniz mümkün değildir. Bu duruma, kelimeler ve kavramların altına yerleştirilen fikir mayınlarını eklersek işimiz fazlasıyla zorlaşır. Her sistem kendi karakterinde bir nesil yetiştirmek, insanlarına kendini inandırmak ister. Tarih boyunca buna çaba gösterilmesine rağmen toplum mühendislerinin bu günkü uğradığı hezimet ortadadır. Sonuç; tek tip insan yetiştirilemez.

Bu yazıdan herkes kendine pay çıkarsın istiyorum. Biz bunu, yani birlikte yaşamayı en iyi becerebilen toplumuz. Elimizde yüzyıllardır bunu başardığımıza dair yeterince referansımız var. Beni adam etmeye (!) çalışanlara nasıl karşıysam, ben de kimseyi adam etme derdinde olamam.

Ancak; söz konusu ülke olunca birtakım tedbirleri de elimizden bırakmamak gerektiğini düşünüyorum. Bu ülkede masaldaki gibi elinde zehirli elmayla gezen sözde kraliçeler ve kendini dev sanan cüceler çoktur. Bizim halkımızı korumak adına yaptığımız uyarıcılığın bu mühendislik faaliyetleriyle karıştırılmaması gerekir.

Örnek vereyim de dilimin altındaki bakla çıksın. Küresel sömürüden nefret eden karşı çıkan solcu çocuklarımız, Soros tarafından desteklenen GEZİ gibi tuzaklara düşmesin istiyorum. Soros gibiler küresel efendilerin birincil locasıdır. Bizim gençlerin Loca efendi’lerin yönettiği beddua korolarında korist olmasını da istemiyorum. Delikanlı solcular, sağcılar falan olsunlar. Gelip benimle tartışsınlar, kavga etsinler ama ben onlara hep bizim çocuklar diyebileyim.

Yazılarımla ilgilenen çok az ve bir o kadarda değerli okurumun beni eleştirirken kendi tanımlarını da benim üzerimden yaptıklarını gördüm. İnsanın ne olduğunu değil, ne olmadığını anlatmak zorunda kalmasının nasıl bir azap olduğunu ben çok iyi bilirim. Bundan dolayı bu yazıyı kaleme alma gereksinimi duydum.

Buyurun sizi gittiğiniz gezegenden dünyaya geri alalım. Baylar, herkes Fenerbahçeli olmayacak. Herkes sizin gibi düşünmeyecek. Herkes cehenneme gitmeyecek. Her şeyi sadeleştirmekte fayda var diye düşünüyorum. Dümdüz konuşmakta fayda var. Olması gerekenden çok, olanı konuşmak da fayda var. Son olarak; doğru tahlilleri yapmadan, yani olan durumun fotoğrafını çekmeden, teşhis koyup beni kimse tedavi etmeye kalkmasın.