İslamcılık tartışmaları süredursun meseleyi din-ideoloji bağlamında birbirine karıştıranlara iki çift kelam etmek şart oldu. Bazı kardeşlerimizin Müslümanlar’ın kendi aralarındaki münasebetlerde daha mütehammil olmaları gerektiğine dair ısrarlı telkinlerine katılmamak mümkün değil. Evet müminler düşmana karşı vakur, kendi aralarında ise oldukça müşfiktirler, olmalıdırlar. Kardeşlerin arası bozulduğunda muhakkak surette arayı düzeltecek bir topluluk bulunmalıdır eyvallah. Bunların hepsini amasız, fakatsız kabul edip başımın üstüne koyuyorum.

İyi niyetli telkinlere mukabil hakkı, hakikati izhar etmek, müdafaa etmek her bir Müslüman’ın boynunun borcudur. Zira Hakk’ın hatırı halkın hatırından alidir. İtikadımıza ilişkin birçok meseleye hoyratça yorum yapan, bilgisi, birikimi malumatfuruşluk seviyesini geçmeyen zevatın insanların zihinlerini kirletmesine de müsaade edemeyiz. Kendi kabiliyetlerimiz, kendi imkanlarımız dahilinde iyiliği, doğruyu ikame etmek, kötülüğü, yanlışı ise def etmeye mecburuz.

Gelelim asıl mevzuya; kafaların karışmasına mahal vermeden, tartışmaların içeriğine de çok fazla girmeden muradımı anlatayım istiyorum. Yukarıda da ifade etmeye çalıştığım gibi din-ideoloji ilişkisi zemininde, kanaatimce yanlış mecralardan meseleye bakanların arızalı bakış açıları gayet sarih olan meselenin giriftleşmesine sebebiyet veriyor. Yani dini ideolojikleştirme tehlikesinden söz ediyorum aslında.

Evvela şunu kabul edelim: İslam muktedirdir. İslam bizim itikadımızı ifade eder. Girdiği her yeri kendi rengine boyar İslam. Bütün tarih böyle olagelmiştir. Mesajını güçlü şekilde verir ve yayıldığı alanların hemen hepsinde tesiri oldukça güçlüdür. Bununla beraber İslamcılık tabiatı itibariyle muhaliftir. Ve siyasi bir fikri ifade eder. Modern-seküler ideolojiler çağında yeni bir imkân arayışı olarak ortaya çıkmış, refleksif bir fikri temsil eder İslamcılık. Tecdid düşüncesinin ortaya çıkışından günümüze pek çok yeni sorun çıksa da İslamcılık modern ideolojilere bir alternatif olma iddiasıyla yol arayışının adıdır. İslam Müslüman’ın siyasetini kapsar ama ona bir ideoloji muamelesi yapmak tümüyle bühtandır.

Hayatın bütününü düzenleyen bir dinin izleri şayet ona inananların üzerinde yoksa yahut görünmüyorsa, buna karşın siyasi bir söylemin yegâne referans kaynağı sıkça dillendiriliyorsa burada İslamcılık İslam’ın yerini almış demektir. Vahyin vaaz ettiği mesuliyetleri yerine getirmek öncelikle bireysel ve toplumsal alanları kapsayan bir şeydir. Devlet, idare gibi meseleler Müslümanlar için ekmek gibi su gibi hayatiyet taşır.

Burada asıl söylemeye çalıştığım Müslümanlar ile Müslüman olmayanların tefrik edildiği eylemlerde Müslümanlar’ın Müslüman olamayanlara benzer haller içinde kalması sıkıntısıdır. Yani İslam’ın rükünlerini ihmal eden kuru bir Müslümanlık samimiyetten uzaktır…