İstanbul… Tarihin, kültürün ve denizin aynı masada buluştuğu bir şehir. Her köşesinde başka bir hikâye, her semtinde ayrı bir lezzet fısıldar insana. Tarih boyunca kültürlerin ve aynı zamanda damak zevklerinin de kesişme noktası olmuş bir kent. Bugün de Boğaz’ın serin rüzgârı, Marmara’nın ufku ve modern mimarinin zarafetiyle bütünleşen restoranlarıyla şehrin fine dining kültürüne yön veriyor. Bu yazıda, İstanbul’un seçkin lezzet duraklarından üç mekânı mercek altına alıyoruz.

İstanbul'da lezzetin ve zarafetin buluştuğu üç mekân

Yeşilköy Balıkçısı Sortie

Boğazda lezzet esintisi

Kuruçeşme Sortie’nin içinde Selim Ataacar’ın işlettiği Yeşilköy Balıkçısı, klasik bir balık restoranından çok daha fazlasını sunuyor. Boğaz’ın kıyısında, ışıkların suya yansıdığı bu nezih mekânda, taze deniz ürünleri şık bir ambiyansla birleşiyor. İstanbul’un elit misafirlerini ağırlayan mekân, hem geleneksel Türk balıkçılığının mirasını yaşatıyor hem de modern dokunuşlarla menüsünü zenginleştiriyor. Bir yandan nefis mezeler, diğer yandan şefin yenilikçi yorumlarıyla hazırlanan deniz mahsulleri, burada yemeği adeta bir ritüele dönüştürüyor.

Boğaz’ın kıyısında bir nefes

Boğaz hattında, denize sıfır bir zarafetle konumlanan Yeşilköy Balıkçısı Sortie, bu fısıltıyı adeta bir şarkıya dönüştürüyor. Kuruçeşme’nin dingin rüzgârı eşliğinde bu yaz açılan bu mekân, şehrin gastronomi atlasına işlenmiş yeni bir sayfa. Burada balık, denizin serinliğiyle sofraya gelirken, şeflerin zarif dokunuşlarıyla şehrin klasik lezzet geleneği modern bir yoruma kavuşuyor. Menü, mevsimin tazeliğini taşıyan balıklarla başlıyor; geleneksel mezelerin, deniz mahsullü ara sıcakların ve özgün tatlıların eşliğinde bir şölen hâline geliyor. Şefin elinden çıkan her tabak, gurme damaklara hitap ediyor. Burada lezzet, sürdürülebilirliğe duyulan saygıyla birleşiyor; sofraya gelen her lokma, doğayla kurulan ince bir bağın yansıması oluyor.

Zarafetle harmanlanan atmosfer

Yeşilköy Balıkçısı Sortie, mutfağıyla birlikte ambiyansıyla da İstanbul’a yakışır bir şıklık sunuyor. Sade ama zarif tasarımı, denizin mavisiyle buluşan panoramik manzarası ve her köşesinden yayılan huzuruyla misafirlerine şehrin telaşını unutturuyor. Terasında oturduğunuzda, Boğaz’ın esintisi saçlarınıza dokunurken, İstanbul’un tüm gürültüsü geride kalıyor. Romantik bir akşam yemeği, dostlarla uzun sohbetler ya da kurumsal bir davet… Yeşilköy Balıkçısı Sortie, her anı anlamlı kılacak bir zarafete sahip. Samimiyetle bezenmiş atmosferi, profesyonel ve güler yüzlü ekibin titiz hizmetiyle tamamlanıyor. Burada baştan sona özenle kurgulanmış bir deneyimin içinde yol alıyorsunuz. Ve işte bu yüzden Yeşilköy Balıkçısı Sortie, İstanbul’un seçkin lezzet durakları arasında şimdiden özel bir yer ediniyor.

Arts & Crafts

Çorlu’da gastronomik bir kaçış

Çorlu Hilton Garden Inn’de yer alan Arts & Crafts, adı gibi sanatla el emeğini ve incelikle hazırlanmış tabakları bir araya getiriyor. Fine dining’in yalnızca şehir merkezinde değil, yakın çevresinde de nasıl bir prestij unsuru haline geldiğinin en güçlü örneklerinden. Burada lezzet, sofistike tabaklarla birleşiyor. Özellikle modern dünya mutfağının incelikleriyle harmanlanan menüsü, seçkin misafirlerine şehir karmaşasından uzak ama aynı zamanda zarif bir deneyim sunuyor.

Çorlu’da bir sofra masalı

Bazen bir mekân sizi lezzete doyurur ama ruhunuza da bir iz bırakarak. İşte Arts & Crafts, tam da böyle bir yer. Değerli bir dostumun daveti üzerine burada unutulmaz bir akşam yemeği deneyimledim. Adının işaret ettiği gibi, mutfakla estetik aynı tabakta buluşuyor. Mekânın mutfak sahnesinde ise, genç ama bir o kadar deneyimli Şef “Taha Özçelik” bulunuyor. Onun felsefesi basit gibi görünse de derinlikli: iyi yemek malzemeden ibaret değildir, coğrafyanın ruhunu, geleneklerin sesini ve modern mutfak tekniklerinin zarafetini de içinde barındırır.

Tabakların dili

Masaya gelen her tabak, Anadolu’nun tat hafızasından bir parça taşırken, modern dünyanın inceliklerini de gözler önüne seriyor. Trakya’nın bereketli topraklarında yetişmiş sebzeler, şefin ellerinde zarif bir başlangıca dönüşüyor. Kimi zaman köz ateşinde hafifçe dokunulmuş patlıcanın isli aroması, kimi zaman zeytinyağıyla parlayan Ege esintileri sofrada yerini alıyor. Ana yemeklerde ise Trakya’nın güçlü et geleneği sahneye çıkıyor. Uzun saatler boyunca düşük ısıda pişirilmiş dana kaburga, etin liflerine işleyen o yumuşaklıkla adeta ağızda eriyor. Yanında sunulan modern garnitürler tabağa çağdaş bir dokunuş katıyor. Deniz ürünlerinde de aynı özen göze çarparken tatlılarda ise mutfağın şiirsel tarafı ortaya çıkıyor.

Restoranın atmosferi de etkileyici

Camın sıcaklığıyla modern çizgilerin buluştuğu iç mekân, loş ışıklarla zarif bir ambiyans oluşturuyor. Burada baştan sona kurgulanmış bir deneyim sunuluyor. Arts & Crafts, aslında iyi yemeğe, iyi sohbete ve iyi anılara yapılan bir davet gibi. Taha Özçelik’in özenle tasarladığı her tabak, geçmişle geleceği buluşturan bir köprü gibi. Çorlu’da gastronomi sahnesine yeni bir soluk kazandıran bu mekân, “iyi yemek” kavramını bir adım öteye taşıyor.

Ceres Restaurant –

Marmara Denizi’nde Akdeniz zarafeti

Ataköy JW Marriott Hotel’in görkemli yapısının içinde yer alan Ceres Restaurant, Marmara Denizi’nin kıyısında Akdeniz esintili bir fine dining deneyimi yaşatıyor. Adını mitolojiden alan Ceres, şehrin en sofistike mutfaklarından biri olmayı başarmış durumda. Burada Akdeniz mutfağının ferah lezzetleri, muhteşem tabaklarla birleşerek göz alıcı bir şölene dönüşüyor. Otelin uluslararası atmosferi, restoranın menüsüne yansırken, İstanbul’un kozmopolit ruhunu da güçlü biçimde hissettiriyor.

Marmara Denizi kıyısında mor bir gece

Geçtiğimiz günlerde bir davet vesilesiyle JW Marriott İstanbul Marmara Sea’nin seçkin restoranı Ceres’te düzenlenen Lavender Summer Partyye katıldım. İstanbul’un yaz gecelerine yakışır bu özel etkinlik, duyulara hitap eden bir şölen gibiydi. Marmara’nın dingin kıyısında, günbatımının mor ve turuncu tonlarının gökyüzüne yayıldığı o akşam, lavanta temalı dekorasyon misafirleri bambaşka bir diyara taşıdı. Masaların üzerinde lavanta demetleri, mum ışıkları ve zarif dokunuşlarla hazırlanmış detaylar; Boğaz’ın ışıltısına alternatif bir büyü oluşturuyordu sanki. Ceres’in Lavanta Gecesi, doğanın zarafetini ve gastronominin sanatını bir araya getiren şiirsel bir parantez gibiydi.

Doğadan sofraya uzanan lezzetler

Geceye damgasını vuran kuşkusuz mutfaktı. Şef Faruk Yardımcı ve JW Garden mutfak ekibi, doğadan tabağa uzanan incelikli bir yolculuk tasarlamıştı. Menüde her bir tabak, lavantanın kokusunu, yazın ferahlığını ve mevsimin ruhunu farklı bir açıdan yorumluyordu sanki. Başlangıçlarda, lavanta esansıyla hafifçe aromalandırılmış keçi peyniri topları, nar taneleriyle buluşarak hem görsel hem de tat olarak incelikli bir denge sundu. İnce hamurla hazırlanmış çıtır tartların içinde yaz sebzelerinin en tazeleri yer alıyor, zeytinyağının hafifliğiyle lavantanın zarif kokusu birleşiyordu. Ara sıcaklarda ise Ege mutfağının ruhunu hatırlatan kabak çiçeği dolması, mor tonlarda hazırlanmış tabaklarda sunuldu; içine lavanta özüyle hafifletilmiş sos eşlik ediyordu.

Deniz ürünleri bölümünde, ızgara levrek filetosu lavanta yağıyla tatlandırılmış patates püresi üzerinde servis edilerek gecenin en çok konuşulan tabaklarından biri oldu. Finalde, sofraların yıldızı hiç kuşkusuz lavantalı dondurmaydı. Yoğun kremamsı dokusunun içine işleyen lavantanın dingin aroması, yaz gecesine yakışan ferah bir kapanış sundu. Yanında sunulan lavantalı badem krokan ise tatlıya çıtır bir zarafet katıyordu.