Kalabalıklar içinde olsak bile kendimizi yalnız hissettiğimiz zamanlar giderek artıyor. Modern çağın insanı, iletişimin hiç olmadığı kadar yoğun olduğu bir dönemde yaşıyor olmasına rağmen, gerçek bağ kurma deneyiminde eksiklik yaşıyor. Sosyal yorgunluk, bu çağın ruhsal semptomlarından biri olarak öne çıkıyor. Çok fazla insanla temas, çok az derinlikli ilişki... Bu denge bozukluğu, zihinsel ve duygusal tükenmişliğe yol açabiliyor.
Sosyal medya, sürekli mesajlaşmalar, etkinlikler ve kalabalık ortamlarda bulunma zorunluluğu, bireyin kendi sınırlarını ihlal edebiliyor. Özellikle içe dönük kişilik yapısına sahip bireyler için bu etkileşim yükü, enerji kaybına neden olabiliyor. Sosyal yorgunluk sadece fiziksel değil; zihinsel bir doluluk halidir. Sürekli olarak sosyal roller arasında gidip gelmek, bireyin kendi iç sesiyle kalmasını zorlaştırır.
Bu durumla baş edebilmenin yollarından biri “bilinçli yalnızlık” pratiğidir. Kendine zaman ayırmak, sosyal sınırlar belirlemek ve gerekirse “hayır” demek, sosyal yorgunluğu hafifletir. Ayrıca nitelikli ilişkiler kurmak, sayıca az ama derinlikli bağlantılar oluşturmak, insanın sosyal ihtiyaçlarını daha sağlıklı biçimde karşılamasına yardımcı olur.
Sosyal olmak zorunda hissetmeden, gerçekten istenilen ve ihtiyaç duyulan düzeyde sosyal ilişkiler kurmak, daha sürdürülebilir bir yaşam kalitesi sunar. Kalabalık içinde kaybolmak yerine, az ve öz bağlantılarla daha zengin bir iç dünya mümkün.