Sosyal medya çağında sessizliğin kıymeti neredeyse yok oldu.
Anında yanıt, anında beğeni, anında yorum, anında tepki...
Her şeyin “anında” yaşandığı bir dünyada, sessizlik artık eksiklik gibi görülüyor.
Paylaşılmayan bir an, yaşanmamış sayılıyor.
Sustukça siliniyormuşuz gibi hissediyoruz.
Ama unuttuğumuz şey şu: bazen sessizlik en gürültülü cümledir.

Kendinle kalmak, modern çağda adeta bir tehlike sinyali gibi algılanıyor.
Yalnız kalan biri hemen telefona sarılıyor, bildirimler arasında kendine bir “doldurma” arıyor.
Çünkü sessizlik, artık “boşluk” anlamına geliyor.
Oysa tam tersi doğru olabilir: belki de sessizlik, ruhun dolmaya başladığı yerdir.

Kendi sesini duymak kolay değildir.
Çünkü o ses, sana sadece hoş şeyler söylemez.
Geçmişin yankılarını, pişmanlıkları, belirsizlikleri, bastırılmış duyguları da beraberinde getirir.
Ama eğer kendinle barışacaksan, önce o sesle tanışman gerekir.
Bu yüzden sessizlik bir lüks değil, bir ihtiyaç.
Ve belki de bu çağın en radikal eylemi, hiçbir şey yapmadan oturabilmek.
Sadece oturmak. Nefes almak. Düşünmek. Hissetmek. Beklemek.

Bir odada tek başına oturabiliyor musun?
Ne ekran, ne müzik, ne sohbet...
Sadece sen.
Bir düşünceyi takip ederek, bir duyguyu anlamaya çalışarak, bir hissi tanımlamaya çalışarak.
Eğer bu hâl sana zor geliyorsa, belki de sistem seni kendinden uzaklaştırmıştır.

Meditasyon, yoga, doğa yürüyüşü gibi pratikler işte bu yüzden kıymetli.
Çünkü zihni dış uyaranlardan uzaklaştırıp içe döndürürler.
Ama bunu illa estetik kareler eşliğinde yapmaya gerek yok.
Sessizlikte yürümek, camdan dışarı bakmak, bir mum yakıp sessizce oturmak...
Bunlar da kendiyle kalma hâlidir.
Basit ama etkili. Sade ama dönüştürücü.

Kendinle kalmak cesaret ister.
Çünkü dışarının gürültüsünde boğulmak kolaydır.
Ama içerinin sessizliğinde yolunu bulmak zaman alır.
Ve tam da bu yüzden değerlidir.

Bu yazı, kendinden kaçanlar için bir ayna.
Bir hatırlatma.
Kendini bulmak için bazen hiçbir yere gitmemen gerekir.
Sadece olduğun yerde kalmak.
Ve sessizliği dinlemek.

Çünkü unutma: dışarısı seni tanıtabilir ama içerisi seni anlatır.
Ve o içeriyle barışmadıkça, dışarısı hep kalabalık kalır.
Ve sen, o kalabalıkta hep biraz eksik hissedersin.