Cânım kâri, insan gerçekten ne kadar nankör… Her vakit sadece elinde olmayanı, o an mümkün olmayanı, ulaşamadığı yapamadığı ve olamadığı ne varsa sadece onu istiyor. Ama bir gün evvel olmayan bir gün sonra olunca da bir başka şey buluyor yine ve yeniden sevdasına düşecek. Yani doymuyor, tam olamıyor ve hırs denen denizin içinde çırpınıp da duruyor. Oysa o denizde insanı kurtaracak bir can simidi de var; şükretmek… Tutunmuyor ona, sarılmıyor, canını kurtarmıyor da yine de o deryada çırpınmayı tercih ediyor. Kanaat getiremiyor elinde olana ve daha çoğunu almak için girdapta debelenip de duruyor.

Nankör Farsça bir kelime. Aslında Farsça iki kelimeden oluşan bir tabir. “Nan” ekmek manasına geliyor ve “kör” ne demek zaten biliyoruz. Kendisine verilen ekmeğin kıymetini bilmeyen demek yani nankör.

Kimsenin üzerinden değil de kendi üzerimden örnek vereyim. “Onca zaman hep evde olsam da günlerce çıkmasam, yazsam okusam, kitaplarımın boynu bükük kaldı onlarla zaman geçirsem, bir bardak demli çayla bir şiiri tüketsem, bütün bir gün boyu bir kitabın içinde kendimi kaybetsem” diye diye günler geçirdim. Okumadığım, okumak için az zaman ayırabildiğim anlarda hep içimde bir vicdan azabıyla dolandım da durdum, yazmaya başladığım bir yazıyı gece saat bilmem kaça kadar masamın başında oturup da kapanan gözlerle yazarken “sabah şu işim olmasa da rahat rahat devam etsem” diye düşündüm de durdum. Ah ne büyük saadetti benim için bütün gün boyunca kitaplarımla beraber olacak olmak ve dışarı herhangi bir şey almak için bile olsa çıkmadan okumak, yazmak… Kendisini geçtim, hayali bile çok güzel…

İşte şimdi hayal ettiğim ne varsa oldu ve oluyor. Evet mecburen, elimde olmayarak ve çok da hoş olmayan bir sebeple… Ama meseleye biraz da böyle bakmak gerekmiyor mu?

Belki de yanlıştır düşündüklerim, bilmiyorum. Ama bir çıkar yol arıyorum kendime. Masamın üzerine kitaplardan ördüğüm duvarı hastalıkla arama konmuş bir hudut gibi görüyorum ve “iyi ki kitaplar var” diyerek alıyorum elime onları. Eski bir zamanda kim bilir nerede okuduğum ya da kimden duyduğumu bilmediğim bir cümle var “Kitap can kurtarır” diye şimdi sanırım onun gerçek bir söz olduğuna kendi gözlerimle şahitlik ediyorum. Benim için şu anda kitap tam manasıyla bir can kurtaran. Onlarla ördüğüm o duvar yıkılırsa bin bir belaya koşacağım, kendimi durduramayacağım, koruyamayacağım.

Hasılı “Herkesin bir Hira’sı olmalı, kendiyle olduğu ve kendini bulduğu bir Hira’sı…” demiştim daha önce. İşte şimdi tam da o zamandayız kâri. O andayız ve o durumdayız. Bunca deryanın içinde boğulmayayım diye bana verilen can simidi kitaplar. Onlara sarılmazsam boğulurum ve duvar yıkılır… Hem nankörlük olur bunca yok’un içinde bana “şükür ki bu var” diyeceklerimi verene…