Bu sabah güne arazide başladım. Bir yandan mercimek hasadı, bir yandan sebze ekimleri, pamuk çapası yanı başımızdaki tarlalarda rutin işler olarak devam ediyor. Kanallara su bırakılmış birkaç güne mısır ve pamuk sulaması başlayacak. Arada yağan yağmur nedeniyle pamuk ve mısır ekenler iki defa tarlalarını sürmek zorunda kaldılar. Meyve ağaçları geç açtı son yağışlar nedeniyle.

Hayat devinimi devam ediyor. Diyarbakır onlarca bitki çeşidiyle Türkiye tarımına renk katıyor. Kadim Mezopotamya coğrafyasının kalbi, bereketini olanca hızıyla emrimize sunuyor. Sürekli işlenen topraklardan dört bir yana meyve sebze ve tahıl gönderip duruyor. İnsanları besliyor. Son dönemlerde beslemekle yetinmiyor otuzun üzerinde tohumculuk firmasıyla dünyaya tahıl ve bakliyat tohumu satmaya başladı. Hani o bir zamanlar İsrail’den alıyoruz diye dert yandığımız tohumların bir kısmını artık Mezopotamya toprakları üretiyor. Bir zamanlar üç beş kilo üretilen Mısırda milyonlarca tona ulaşıldı. Sulanan araziler verimde rekorlar üstüne rekorlar kırıyor.

Tarımla ilgili bilgi sahibi olan olmayan konuşmayı seviyor bu ülkede, herkes tarımcı herkes hayvancı. Devletin politikalarını eleştirenler, ilginç yollar gösterenler var ülkede. Babadan kalma yöntemleri tarım ve hayvancılık sanıp hepimize al takke ver külah mahiyetinde pazarlamaya çalışanlar var. Hatta ana muhalefet liderini de katakulliye getirip güneydoğuda bazı illere bedava elektrik vereceğiz derseniz iktidar olursunuz diyenlere kanarak kürsüden söyletenler bile var.

Evet zor zamanlardan geçiyoruz, Hayat zor ve pahalı, elektrik, akaryakıt hepimizin belini büküyor. Bu yazının konusu olması hasebiyle diyelim, tarım yapılmayacak seviyede zorlaştı. Ama bunların hiçbiri “hadi evimize dönüp yatalım”ı bizlere mubah kılmıyor. Sonuçta üretilen her şeyin bir emtia değeri oluşuyor. Fiyat birkaç gün içinde oturuyor. Yükselen fiyatlar birbirini tetikliyor. Pahalılıktan yakınan da fiyatını ha bire yükseltiyor. Serbest piyasa dedikleri şey bu olsa gerek. Kapitalist kafa yapısıyla yükselt- yükselt yaklaşımını benimseyenler arasında ezilip duruyoruz. Böylesi bir krizi en son 2001 yılında canlı canlı yaşamıştım. Zor günler demek ki ekonomide 20 yılda bir gelmeyi seviyor. Bu defa sadece bize değil dünyaya diz çöktürme hedefinde.

Ukrayna-Rusya savaşı nedeniyle 60 milyon ton buğdaydan mahrum bir dünyada sıkıntılar en az iki yıl daha devam eder, tabi savaş bir yıl içinde biterse. Birde yağmalanmış Ukrayna’nın kendine gelmesi için de bir süre lazım. Nede olsa sözde Müslüman ama terörist Kadirov Ukrayna’da ortalığı yağmalamaya devam ediyor. Afrika’da Çad buğday nedeniyle SOS çağrısı yaptı. Muhtemelen diğer ülkelerden de çağrılar peş peşe gelmeye devam edecek. Türkiye dünyaya un ihracatını kesmek zorunda kalırsa daha büyük sıkıntılar ben geldim diyecektir. Türkiye aç kalmaz ama dünya açlıkla imtihan olur.

Eskiden aileler köylere yaz tatiline gidince kışlık yiyeceklerinin bir kısmını toparlayıp gelirlerdi. Galiba bu yıl ve önümüzdeki birkaç yıl boyunca böylesi bir zorunluluk hepimizin başında olacak. Allah hepimizin yar ve yardımcısı olsun. Bulduğumuz her şeyi stoklamayı ve kısarak tüketmeyi de öğrenmemiz gerekiyor. Hayat eskiden zordu artık çok zor. Lakin biz zorluklarla mücadele etmeyi bilen bir milletiz. Üreten kazanacaktır. Üretimini devam ettiren illa mutlu sona ulaşacaktır. Vesselam…