İmamoğlu hakkında verilen ceza, tıpkı zaman ayarlı bir bomba gibi düştü siyaset gündemine…

Zaman ayarlı zira E.İ, mahkeme henüz karar vermeden önce sanki sonucu biliyormuşçasına Saraçhane’de toplanma çağrısında bulundu.

İşin ilginci bu çağrıya ilk tepkiyi İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener verdi ve “hemen geliyorum” dedi.

Akşener hızla İstanbul’a yollanırken CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu da sıradan vatandaş pozu vererek pasaport kuyruğunda bekledikten sonra gittiği Almanya’da öylesine kalakalmıştı.

Kumpası fark ettiğinde epey geçti ama bir an önce de dönmek gerekiyordu ve o da “mütevazılık da bir yere kadar” diyerek özel bir jete atladığı gibi Türkiye’ye döndü.

 *

Kararın açıklandığı saatlerde televizyon programım olduğu için ayrıntılara bakamadan genel bir portre çıkarmaya çalıştım.

Görünen, Kılıçdaroğlu’nun saf dışı bırakılmak istendiğiydi.

Öyle ki, kararın o gün verileceği bilindiği halde Almanya programı yapılmıştı.

Tabii ki, programı kim yaptıysa bu zaman ayarlı operasyonda, Kılıçdaroğlu’nu arkadan hançerleyen de oydu.

 *

Bu kararın mağduriyet üreteceği zehabına kapılıp Cumhurbaşkanlığı seçimine etki edeceğini söyleyen arkadaşlara; “böyle bir şey olmayacağını, en fazla 2 hafta sonra konunun çok başka bir mecraya akacağını” ifade etmiştim.

Geldiğimiz nokta, 2 haftanın bile çok fazla olduğunu gösterdi.

 *

Şu bir gerçek ki, mesele, 6’lı masayı üst aklın hesabı muvacehesince manipüle etmekten ibaretti.

Nitekim kendini Akşener’in kollarına teslim eden İmamoğlu, daha Kılıçdaroğlu Türkiye’ye varmadan, bir sonraki gün için tekrar Saraçhane’de toplanma kararını deklare etti ve 6’lı masa unsurlarını, adeta ‘emr-i vaki’ yaparak bu toplantıya katılmaya çağırdı.

 *

Akşener’in, CHP’nin içini karıştırması ve muhtemel CHP’li adayları birbirine kırdırmaya çalışması, meselenin tartışılmaya değer önemli bir yönü kuşkusuz, ama şimdilik konumuz bu değil…

Bunun, HDP de dâhil masa bileşenleri üzerinde nasıl bir yansımaya neden olacağını ve adayın belirlenmesinde ne türden bir etki oluşturacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz.

 *

Gelişmelerin bir başka yönü vardı ki bu hengâmede gözlerden kaçtı sanki…

Üzerinde bir elif miktarı da olsa durmak istediğim asıl husus bu…

Akşener ve İmamoğlu’nun başrolünü oynadıkları mağduriyet tiyatrosunun sahnelendiği Saraçhane mitinginden söz ediyorum.

Tiyatronun ‘karakter’ oyuncusu Kılıçdaroğlu bu oyuna mecburen dâhil oldu ve fakat İmamoğlu’na geçit vermeyeceğini ihsas ettirmekten de geri durmadı.

 *

Başrol artistleri birbirlerine karşı hamle üstüne hamle yaparken oyunun figüranları da, kendilerine biçilen rolün hakkını verircesine sahnede yırtınıp duruyorlardı.

 *

Babacan, kendi figüranlığı ile yetinmeyip bir de masanın altındaki HDP adına da rol üstlenmişti.

İyi alkış aldı doğrusu…

Gültekin Uysal’ın etkileyici bir rol kesmeye çalışırken düştüğü komik durum, görülmeye değerdi doğrusu.  

Bay Temel’in yerine gelen vekili ile Davutoğlu’nun hali ise içler acısıydı…

Oyunu (yani mitingi) canlı yayınlayan CHP kanalı, onlar konuşurken, reklama giderek esaslı bir istiskal denemesi yaptı.

 *

Cumhurbaşkanının yanı başındaki ve milletin gönlündeki muteber konumlarını tekmeleyerek, hırslarının ve kibirlerinin esiri olarak anılan özneler için trajik bir sondu açıkçası.

Çapsız, niteliksiz ve tüccar tıynetli İmamoğlu hesabına amigoluk ve tetikçilik yapacak denli düşmek, bir final için yeterince acıklı ve trajik olsa gerektir.

Kati Piri ve Michael Rubin’le aynı dili kullanarak rol kesmeleri de cabası…