Bir insanın kitap okumasındaki amacı, anlamak olmalıdır. Büyüklerimiz “Amaçsız okumak, vakit öldürmektir” derler. Bu sözü hatırlatmamın sebebi, yıllarca okuduğu halde, okuduğunu anlamayan ve anlamamakta direten “mutaassıp” bir kitlenin varlığıdır. Hatırlanacağı üzere daha önceki yazılarımda, “Bu tip insanlar, beyinlerini beylerinin kesesine teslim eden alıklardır…” şeklinde bir tespitte bulunmuştum. “Bunlarla konuyu müzakere etmek, sağırların diyaloğundan farksızdır…” minvalinde sözler etmiştim. Bu ve buna benzer konuları, önem arz ettiği için, tarihe not düşmek adına; tekraren neşretme ihtiyacı hissediyorum.

BEDİÜZZAMAN’IN KANAATİ!

Geçen haftaki yazımda, Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin, Muhakemat isimli eserinde, alemdeki “hikmet” ve “rahmet-i ilahiye”yi delil getirerek, İsa (a.s)’ın kurduğu devletin ömrünün uzun olduğunu “Kırk sene ile razı değiliz. En ekall, bin sene galebeyi isteriz…” kısmını delil getirerek hatırlatmıştım. Bu tespit ile Bediüzzaman Hazretleri, binlerce yıllık şer galebesine mukabil, galebenin en az bin yıl olmasını temenni ve de hal-i hazırda zillet ve meskenete maruz ehl-i İslâm’ı teselli ettiği halde, bazı kimselerin hazretin bu konudaki asıl kanaatine muhalif olarak, Risale-i Nur’dan ma’dûd olmayan ve Kastamonu Lahikası’nda müellifin asıl kanaatine muhalif olan bir mektubu öne sürerek, kıyametin tarihinin 1545 yani 2125 olduğunu iddia ettiklerini yazmıştım.  

O SÖZ, HACI HULUSİ YAHYAGİL’E AİTTİR…

Lakin bazı kimseler, hüsn-i istikbalimiz ve İslâm’ın en yüksek gür sadâsının mukaddimesi olan nüzul-i İsa (a.s) konusundan kat-ı nazar, “Lahika mektupları, Risale-i Nur’dan ma’dûd değildir.” kısmına takılmışlar. Halbuki o söz bana ait değildir. O söz Bediüzzaman’ın “Vefatımdan sonra sadakatli varisim, biraderzadem…” dediği Hacı Hulusi Yahyagil’e aittir. Cümlenin orijinali ise şu şekildedir: “Lahikalar, Tarihçe-i Hayat, Mahkeme Müdafaaları, Külliyat-ı Nur’dan ma’dud değildir.

MESNETSİZ BİR İTİRAZDA BULUNUYORLAR...

Bazıları, Üstad Bediüzzaman’ın “Cemaate Sözler'i okumak zamanında, sendeki hissiyat-ı âliye ve fazla inkişaf ve fedakârane hamiyet-i diniye galeyanının sırrı şudur ki: Velayet-i kübra olan veraset-i nübüvvetteki makam-ı tebliğin envârı altına girdiğin içindir. O vakit sen, dellâl-ı Kur'an Said'in vekili belki manen aynı hükmüne geçtiğin içindir.” gibi sözleriyle; Kur’an hizmetindeki makamı ve konumu sabit olan Hacı Hulusi Yahyagil’e de muaraza ederek “Lahika mektupları da Risale-i Nur’dandır…” şeklinde, mesnetsiz bir “itirazda” bulunuyorlar. Halbuki Üstad Bediüzzaman’ın Kastamonu Lahikası’nda geçen “Mübarekler Heyeti'nin cem' ve te'lif ettikleri Lâhika Risalesi…” cümlesi, Hacı Hulusi Bey’in bu tespitini teyit, tekit ve ispat eder. Demek Lahika Mektupları, Risale-i Nur’dan ma’dud değildir. Çünkü Lahika Mektupları, Üstad Bediüzzaman’ın da dediği gibi, mübarekler heyeti tarafından cem ve te’lif edilmiştir.

1945 YILINDA BİTTİ!..

Hem Emirdağ Lahikasında, “Rabian: İşaret-i Gaybiye ile ‘64’te Risale-i Nur telifçe tamam olur’ diye haber-i gaybiyeyi iki hal tasdik ediyor...” cümlesi ve aynı eserde geçen “İşarat-ı Gaybiye-i Gavsiye ve Aleviye'de, altmış dörtte Risale-i Nur te'lifçe tamam olur. Demek o tarihten sonra, yalnız izahat ve haşiyeler ve tetimmeler olacak.” ifadesi, Risale-i Nur Külliyatı’nın telif tarihinin 1945 yılında bittiğini ispat eder. Zaten Lahikalar, bu tarihten sonra mübarekler heyetinin Risale-i Nur’dan istifadelerini üstadlarına arz etmek için “cem” ve “telif” ettikleri mektuplardan müteşekkildir. Yoksa Risale-i Nur’dan ma’dud değildir.

MÜELLİFİN SÜZGECİNDEN GEÇMEMİŞTİR!..

Evet Lahika Mektupları kitabın aslı olamaz. Kitabın aslı olsa, lahika olmaz. Mesela, Şeyh Safvet Efendinin, Katre Risalesi isimli esere yazdığı takrizi, mezkûr risalenin aslından ma’dûd olmadığı gibi, Lahika Mektupları da Risale-i Nur’un aslından ma’dûd olamaz. Belki bunlar, Risale-i Nur’un telifi bittikten sonraki, nurlu meşguliyetlerdir. Keza yazılan Lahika Mektupları, hatadan hâlî de değildir. Çünkü müellifin “süzgecinden” geçmemiştir. Müellifin ise, gayet kıymetli vaktini bırakıp, ağabeylerin birbirine ve kendisine yazdığı mektupları “tashih” etmekle meşgul olduğunu iddia etmek, müdakkik kişilerin nazarında gayet komik bir duruma düşmektir. Allah bizleri muhafaza etsin. Âmin.

BATIL BİR YOL AÇANLARA İTİBAR EDİLMEZ...

Hülasa: Naşir olduğunu iddia edenlerin, Arapça İşârâtü’l-İ‘câz isimli eserdeki Fatiha Suresi’nin “Dâllîn” ayetinin “Nasârâ” şeklindeki tefsirini, eserde geçmediği halde “Bir kısım” ifadesini ekleyerek “Bir kısım Nasârâ” şeklinde tahrif edenlere “itimad” edilmez. Konu ayyuka çıktığı halde, ümmetin inancını hiçe sayarak, bu yanlışta ısrar edip “Batıl bir yol” açanlara hiç itibar edilmez. Neymiş efendim, “Muhteviyatı 1545 olan kıyametin tarihi ile ilgili bu mektubu, büyük ruhlu küçük Ali ağabey yazmış, Üstad Bediüzzaman da tashih etmiş. ‘Latince basılsın’ diye, Said Özdemir’ e göndermiş.

Peki ben bunun böyle olduğunu nereden bileceğim?

Hem size nasıl itimad edeceğim ki?

Yukarıda da belirttiğim gibi, akaidi bir konuda ümmetin inancının bozulmasına müsaade edenler, istikbalin en yüksek ve gür sadâsının mukaddimesi olan Hazreti Mehdi ve İsa (a.s) konusunu da “manipüle” ederek “ümitsizliğe” sevk eden kişilerdir.

Neden olmasın?

Selam ve dua ile…
Fiemanillah