“Ve mâ huve ale’l-gaybi bi’danîn.”
“O, gaybı (ilahi bilgiyi) gizlemez.”
(Tekvîr, 81/24)
Peygamber ilmi getirdi.
İlmi, Allah’tan aldı.
Ve insanlığa emanet etti.
Bugün bilgi çok, ilim yok.
Çünkü bilgi, aklın malıdır.
Ama ilim, vahyin evladıdır.
Peygamber olmadan ilim olmaz.
O’nu dinlemeyen, doğruyu bulamaz.
Yahudi de bildi, Hristiyan da bildi;
ama bilmek yetmedi;
çünkü peygamberi dinlemediler.
Bilen ama bilmedi.
Her hakikat, bir peygamber sofrasından sunulmuştur.
İlim, o sofranın tuzudur.
Kim ki o sofradan kalktı,
karnı dolu, ruhu aç kaldı.
Bugün nice profesör var,
ama tek bir “âlim” yok.
Çünkü ilim, veriyle değil,
marifetle ölçülür.
İlim, seni Allah’a götürüyorsa ilimdir.
Seni kendine götürüyorsa, cehalettir.
İlm-i marifet, peygamberin yoludur.
O yol, vahyin iziyle döşenmiştir.
O iz silinince, insan da kaybolur.
Şimdi herkes “ilim” diyor.
Ama ilmin emanetini taşıyan yok.
Çünkü ilim, kitapta değil, emanette saklıdır.
Ve o emanet, Resûlullah’a verilmiştir.
O, Allah’tan aldığı ne varsa gizlemedi.
Ne gördüyse aktardı,
ne duyduysa tebliğ etti.
Ne varsa bildi,
ama hiçbir şeyi kendine saklamadı.
Çünkü ilim, paylaşılmadığında küfran olur.
Bugün ilim vitrine çıktı,
vahiy raflara kaldırıldı.
Bilgi, para kazandırıyor;
ama hakikat, itibar kaybettiriyor.
Ve herkes bildiğini gizliyor artık.
Korkudan, makamdan, menfaatten...
Ama unutma:
İlmi gizleyen, emanete ihanet eder.
Çünkü hakikat saklanmaz,
hakikat tebliğ edilir.
Selam ve duayla...
Fî emânillah.