Gelişmeler öyle gösteriyor ki yakın gelecekte Erdoğan, Putin ve Esed bir araya gelecek.

Putin’in özel isteği ile başlayan ve daha önce alt seviyede gerçekleşen müzakereler, bakanlar arası görüşme aşamasına vardı.

Geçtiğimiz perşembe günü ise Cumhurbaşkanı, üç dışişleri bakanının bir araya geleceğini ve sonrasında da liderler zirvesinin yapılacağını söyledi.

 *

Amerika, bu gelişmelere şiddetle karşı…

Onlar, sorunun çözülmeden öylece kalmasını ve kaosun sürmesini istiyorlar doğal olarak; zira Suriye’deki çözümsüzlük, ‘kara gücü’ olarak kullandıkları YPG/PKK’nın ayakta durmasını sağlayacak yegâne vasat…

YPG’nin, varlığını güçlenerek sürdürmesinin Türkiye için ciddi bir tehdit ve tehlike olduğu açık. Bu nedenle Türkiye’nin görüşmelere olumlu yaklaşması hayli anlaşılır bir mahiyet arz ediyor.

 *

Erdoğan’ın Esed’le görüşmesi, Esed’in 500.000 masumun katili olduğu gerçeğini değiştirmeyecek. Tıpkı Biden’le görüşmesinin, Amerika’nın milyonlarca insanın katili olduğu gerçeğini değiştirmediği gibi…

Erdoğan, Biden’la hangi mülahaza ile görüşüyorsa ve bu ne kadar normalse, Esed’le de aynı mülahazalarla görüşmesi en az o kadar normaldir elbette.  

 *

CHP bu gelişmeleri yakından izliyor olacak ki 2 Hatay milletvekili aracılığı ile Esed’e bir mektup göndererek, ‘Erdoğan’la görüşmemelerini, kendilerinin iktidara gelmeleri hâlinde Suriye’ye hem tazminat ödeyeceklerini, hem de İdlib dâhil olmak üzere tüm Suriye topraklarından çekileceklerini’ vadetmiş.

Suriye tarafı da fırsatı ganimet bilip, bahse konu mektup içeriğini sızdırarak görüşmelerde elini güçlendirebilmenin yollarını arıyor.

Suriye meselesinde başından beri Esed karşıtı bir pozisyon aldım.

Çünkü Esed, verdiği hiçbir sözü tutmadığı gibi gözünü kırpmadan masum insanları katletti.

Türkiye’nin, hadiselerin bu aşamaya gelmemesi için gösterdiği bütün gayretler, babası tıynetli bu zalim tarafından berhava edildi. Sonrasında ise malum gelişmeler kaçınılmaz oldu.

*

Bugün, yaşanan gelişmeler ışığında 12 sene öncesini değerlendirdiğimde, şu hakikate muttali oluyorum.

Bu da beni, dış politikada ve özellikle de Suriye meselesinde tam yetkiyle çalışan Davutoğlu’nun, meselenin çözümsüzlüğünde ciddi bir rolünün hatta ‘emeğinin’ olduğu kanaatine ulaştırıyor.

12 yıl önce Suriye’deki gelişmeleri âdeta ‘dava’ edinmiş olan Davutoğlu’nun, sahip olduğu makamlardan ayrıldıktan sonra mezkûr soruna gözlerini kör, kulaklarını sağır etmesi, bu kanaate ulaşmamdaki en mühim karine…

Kendisine, Suriye meselesinden ötürü yakası açılmadık hakaretler savuran herkesle şimdilerde can ciğer kuzu sarması olması ve Joe Biden’a asker yazılması da bunun kanıtı.

CHP’nin şahsında Kılıçdaroğlu’nun, İYİ Partililerin ve Karamollaoğlu’nun, şahsı ve Türkiye’nin izlediği Suriye politikası için yaptıkları tezvirat ve küfür mesabesindeki aşağılayıcı sözler bütün çarpıcılığı ile ortada dururken, doğrusu başka türlü düşünmem de söz konusu olamaz!

 *

Bugün, Suriye ve Suriyeli düşmanlarıyla kol kola yürüyen, birlikte iktidar hesapları yapan Davutoğlu’nun bu davranışını, sırf intikam arzusuyla izah etmemiz mümkün değildir.

Bence mezkûr şahsın gerçek yüzü, şimdilerde herkese gösterdiği yüzüdür.

 *

Yaşanan tüm bu gelişmeler muvacehesinde meseleye baktığımızda ise görünen şudur.

Davutoğlu, hadiselerin rengini değiştirecek pozisyonunu müessir bir biçimde kullanmak yerine, Türkiye’yi Amerika ve NATO tezlerine angaje etmiş, henüz Rusya ve İran meseleye müdahil olmamışken, Amerika’nın ‘bekleyin’ sözünü esas ittihaz ederek sorunun Türkiye tarafından çözülmesini engellemiştir!

Kanaatimce asli işi ve görevi buydu ve anlaşılan o ki, bunda da bir hayli başarılı (?!) oldu.