Gazetemiz Diriliş Postası geçen pazar günü ülkemizin geleceğini yakından ilgilendiren önemli bir konuya değinerek, gençlerimizi ve çocuklarımızı tehdit eden zihniyet işgaline dikkat çekti.

Bu konunun üzerinde hassasiyetle durmak gerekiyor.

Çünkü zihniyet işgali yerine göre topla, tüfekle yapılan işgalden daha yıkıcı olabiliyor.

Askeri güçle boyun eğdirilemeyen toplumlar bu tür bir işgalle kimliğini kaybetmesi sağlanarak çökertilebiliyor.

Zihniyetin bazen etnik ve dini kimliğin dahi önüne geçtiğinin pek çok örneği var.

Kudüs’te Hıristiyan bir genç Müslüman Filistinlilerle birlikte İsrail’in zulmüne ve haksız uygulamalarına direnirken Filistinli liderlerden bazıları direnişin bastırılması için işgal güçleriyle işbirliği yapıyor.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) yaşamalarına ve aslen Türk olmalarına rağmen Türkiye’yi düşman gören Rum yanlılarının varlığı sır değil.

Ermeni terör örgütlerinin veya PKK’nın avukatlığına soyunan Türklerin olduğunu hepimiz görüyoruz.

“Dilediğim gibi yaşadıktan sonra isterse üzerimde Yunan bayrağı dalgalansın” diyen şuursuz sayısı hiç de az değil.

Örnekler daha da çoğaltılabilir.

İçeriden ve dışarıdan desteklenen işgalin amacı genelde belirli bir zihniyet inşa etmekten öte engel olarak görülen mevcut kimliği yıkmak olunca normalde asla bir araya gelemeyecek en radikal dini görüşlerden din düşmanı aykırı sloganlara kadar çok çeşitli söylemler aynı hedefe ulaşmak için kullanılabiliyor.

Türkiye son dönemde oldukça ciddi bir psikolojik savaşla karşı karşıya.

Darbeyle halk iradesini gasp edemeyeceklerini ve eskisi gibi bir vesayet düzeni kuramayacaklarını 15 Temmuz 2016’da anlayanlar farklı bir taktik deniyorlar.

Topluma bilinçli ve planlı bir şekilde öfke ve nefret pompalanıyor.

Gerek sosyal medyada ve gerekse klasik medya organlarında, hatta hükümet yanlısı sitelerde yayınlanan haberlerin altına yazdıkları yorumlarda Türkiye hakkında kapkara bir tablo çiziyorlar.

Ülkede sanki hiç iyi bir şey olmuyormuş gibi her şeyden şikayet ediyorlar.

Salgınla etkin mücadele için tam kapanma çağrıları yaparken tam kapanma kararı çıkınca bu kez tersini savunup alınan tedbirlerden yakınıyorlar.

Bir futbol takımı yeniliyor, hükümeti suçluyorlar.

Yeniyor, yine hükümeti suçluyorlar.

Nefret insanın gözünü köreltir ve gerçekleri görmesine engel olur.

Örneğin patates ve soğan fiyatlarının yüksekliğinden şikâyet ederken mevcut hükümetin gitmesi halinde yerine geleceklerin ne yapacaklarını, neyi nasıl düzelteceklerini bilmez ve sorgulamaz.

Bazen kini ve nefreti o boyuta ulaşır ki ülkenin yangın yerine döneceğini bilse de hükümetin devrilmesini ister.

Bunun bir aşama ötesi -Allah korusun- iç savaştır.

Türkiye’de şu an vatandaşları bu tür bir nefretle doldurmak için büyük çaba sarf ediliyor.

Halkı galeyana getirmek amacıyla yapılan yalan haberler ve algı operasyonları birbirini takip ediyor.

Çok geç olmadan buna karşı mutlaka etkili tedbirler alınmalı.

Bir kişi hükümetin mülteci politikasını doğru bulmayıp eleştirebilir.

Bu onun görüşüdür.

Fakat “Suriyelilere aylık şu kadar para ödendiğine dair elimde belge var” diyorsa bu bir görüş değildir.

İddiasını ispat edemediği takdirde ağır bir şekilde cezalandırılması gerekir.