Türkiye, 2 Ocak 2025 itibarıyla başlattığı iki büyük savunma projesiyle yalnızca denizlerde değil, küresel dengelerde de yerini güçlendirmeye hazırlanıyor: MİLDEN (Milli Denizaltı) ve MUGEM (Milli Uçak Gemisi). Bu iki başlık, belki teknik ayrıntılarıyla savunma sanayii uzmanlarını ilgilendiriyor gibi görünebilir. Fakat aslında bu projeler, Türkiye’nin tarihsel rotasında, Akdeniz’den Hint Okyanusu’na uzanan bir iddianın cisimleşmiş hâlidir. Sessiz ama derin bir hamledir bu: Savunmadan bağımsızlığa, jeopolitik ağırlıktan caydırıcılığa uzanan bir yürüyüştür.
Millî Denizaltı: Suyun Altındaki Varlık
MİLDEN projesi, Türkiye’nin tamamen yerli imkânlarla geliştirdiği ilk denizaltı olacak. Bugüne kadar Alman menşeili Tip 209 sınıfı denizaltılarla donanmasını ayakta tutan Türkiye, artık kendi mühendisliğiyle inşa ettiği, sessiz seyir yeteneği yüksek, milli torpido ve füze sistemleri entegre edilebilecek denizaltı filosunu denize indirecek.
Bu proje sadece bir “teknik geçiş” değil; aynı zamanda bir stratejik kavşaktır. Çünkü denizaltılar sadece savaş gemileri değildir; aynı zamanda psikolojik caydırıcılık unsurlarıdır. Nerede olduğunu kimsenin bilemeyeceği, gerektiğinde karaya bile vurabilecek, sahada görünmeyen ama masada ağırlığını koyan unsurlardır. Türkiye, bu sayede sadece Ege ve Doğu Akdeniz’de değil, aynı zamanda Kızıldeniz’den Umman Körfezi’ne kadar genişleyen yeni bir güvenlik kuşağının merkezine yerleşiyor.
MUGEM: Yalnızca Bir Gemi Değil, Bir Strateji
Uçak gemisi… Dünya üzerinde bu platforma sahip yalnızca sayılı ülke vardır. MUGEM projesiyle Türkiye, TCG Anadolu’nun ardından, çok daha büyük kapasiteli, savaş jetleri konuşlandırılabilecek, insansız hava araçlarıyla entegre çalışacak bir yüzer üs inşa ediyor. MUGEM, denizdeki bir ordu gibi çalışacak. Hem güç projeksiyonu sağlayacak hem kriz bölgelerine müdahalede hareket kabiliyeti sunacak.
Ama bu sadece mühendislik değil. Bu aynı zamanda diplomasi, strateji ve tarih okumasıdır. Zira uçak gemileri sadece çatışma anlarında değil, barış dönemlerinde de “hazırım” diyen duruşun adıdır. Türkiye bu hamlesiyle artık “sadece kendi sınırlarını savunan bir ülke” değil, aynı zamanda küresel anlamda kriz bölgelerine müdahale edebilecek donanıma sahip bir güç hâline geliyor.
Savunma Yerli, Duruş Evrensel
Bu projelerin bir diğer boyutu ise üretim zinciri. Artık savunma sanayiinde dışa bağımlılığı minimize eden, ASELSAN, ROKETSAN, HAVELSAN gibi kuruluşları merkezine alan bir model inşa ediliyor. İhracat potansiyeli yüksek, tasarımı Türkiye’ye ait, entegre sistemleriyle dünyada dikkat çeken bir ürün gamı doğuyor. Yani bu gemiler ve denizaltılar sadece askeri güç değil, aynı zamanda teknoloji ihracatı, mühendislik zekâsı ve ekonomik kazanım anlamına da geliyor.
“Mavi Vatan” Kavramının Ciddi Bir Dayanağı
“Mavi Vatan” ifadesi artık sadece bir ideal değil, adım adım ete kemiğe bürünen bir gerçekliğe dönüşüyor. Türkiye, Karadeniz’den Ege’ye, Akdeniz’den Kızıldeniz’e kadar uzanan bu coğrafyada yalnızca hakkını korumakla kalmıyor, aynı zamanda varlığını sağlamlaştırıyor. Deniz yetki alanlarına sahip çıkmak, enerji kaynaklarında söz sahibi olmak, kıyıdaş ülkelerle rekabet edebilmek için yalnızca diplomasi yetmez; bu vizyonu taşıyacak donanmaya da ihtiyaç vardır.
MİLDEN ve MUGEM işte tam burada devreye giriyor. Artık Türkiye sadece oyun kurallarına uyan bir ülke değil, kuralları belirleyen aktörlerden biri olma iddiasını ciddi altyapılarla destekliyor.
Tarih Tekerrür Etmez, İrade Yazarsa
Osmanlı İmparatorluğu döneminde donanmanın ihmali, yalnızca askeri değil, siyasi ve ekonomik gerilemenin de başlangıç noktasıydı. Bugünse tarih, aynı denizlerde bambaşka bir yürüyüşe tanıklık ediyor. Bu kez irade var, vizyon var, mühendislik var, üretim var. 21. yüzyıl Türkiye’si denizlerden karaya değil, denizlerden dünyaya açılıyor. Üstelik bunu başkalarının gemilerine değil, kendi inşa ettiği geleceğe binerek yapıyor.
MİLDEN ve MUGEM, birer mühendislik projesi olmanın çok ötesinde; onlar bir milletin yeniden ayağa kalkışının, deniz ufkundan doğan geleceğinin adımlarıdır.