Türkiye’de 4 milyona yakın mülteci yaşamakta. Tarihin her döneminde imparatorluk varisi Anadolu topraklarına farklı bölgelerden göç eden soydaşlarımız, dindaşlarımız olmuştur. Coğrafyamızdan kaynaklı ülkemizi geçiş koridoru olarak kullanan hareket halindeki mültecileri bu sayıya dahil etmiyoruz. İnsanlar memleketlerini değiştirince gittiği yerlere ihtiyaç ve talepleriyle birlikte gitmektedirler. Türkiye özelinde ve mülteci ya da şartlı mülteci pozisyonunda olan 4 milyon kişinin diğer ihtiyaçlarını bir kenara bırakırsak eğitim sorunları üzerinde sahadan yansıyan sorunlar üzerinde durmak istiyorum.

Mültecilerin çocuklarının eğitim ve dil öğrenme ihtiyaçları Milli Eğitim Bakanlığına bağlı Geçici Eğitim Merkezlerinde 3 yıl süreyle yapıldı. 2019-20120 eğitim Öğretim yılından itibaren Geçici eğitim Merkezleri kapatıldı ve Suriyelilerin ve diğer göçmenlerin çocukları mahalledeki ilkokullara ortaokullara kaydolmaya başladı.

Birleştirilmiş sınıfların yoğun olduğu zamanlar geride kaldı. An itibarıyla ülke genelinde çok az sayıda okulda birleştirilmiş sınıf uygulaması yapılmakta. Fakat bu yıl başlanan uygulama ile esasında göçmenlerin yoğun olarak yaşadığı yerlerde fiili durum ortaya çıktı. Aynı sınıfta farklı iki öğretim yapılmaya başlandı.  Bir sınıf öğretmeninin konuyla ilgili serzenişi ve talebini bu sütunlara taşımak isterim.

“İlkokul 1. Sınıfı okutan bir sınıf öğretmeni, “sınıfımda 13 Türk öğrenci var 16 göçmen öğrenci var, bu çocuklar Türkçe bilmiyor, ailelerde örgün eğitim kültürü yok, aynı sınıfta okul öncesi eğitim almış, belli bir alt yapıyla donatılmış Türk öğrenciler var, sadece Türk öğrencilere göre anlatsam diğerleri boş boş oturuyor, Suriyeli, Afganlı çocuklara dil öğretmeye çalışsam, diğer Türk öğrenciler ilerleyemiyor, çok sıkıntı yaşıyoruz.” diyor.

Öncelikle şu konuyu netleştirmek gerekmektedir. Yabancılara dil öğretmek farklı uzmanlık gerektiren bir konu. Aynı sınıfta ana dille eğitim yapan öğrencilerle yabancı bir dille eğitim yapan öğrencilerin olması sakıncalı. Suriyeli öğrencilerin eğitilmesi, topluma adaptasyonunun yapılması çok önemlidir. Bu insanların niteliklerinin artırılması elbette kıymetli. Asla sığ bir yaklaşım içerisinde değiliz.

Belki de ilköğretim okullarında belli bir dil seviyesini kazandırana kadar sınıfların ayrı olması, dil bariyerinin ortadan kalkmasından sonra sınıfların birleştirilmesi uyum ve oryantasyon anlamında daha verimli olacaktır. Göçmen öğrencilerin yoğun olduğu okullardan Türk öğrencilerin başka okullara alınmaya çalışıldığı ifade edilmektedir. Okulların bu şekilde tasnif edilmesi ve böyle bir algının hâkim olması süreci zayıflatabilir.

Şu bir gerçek, dünyanın neresinde olursa olsun mültecilerin en az yarısı kendi ülkelerine dönmüyor, göç ettiği ülkede kalıyor ve o ülkenin sosyolojisi içerinde hayatını devam ettiriyor. O halde ayrışmalara ve yersiz tartışmalara sebebiyet verecek uygulamalar gözden geçirilmeli, eğitim ve dil öğretimi konularında sahanın istek ve şikâyetleri önyargısız dinlenmeli sorunun çözümü noktasında daha uygulanabilir ve hızlı kararlar alınmalıdır.