İslam âlemini ifsat amacıyla kurulan örgütler, tarih boyunca var olmuştur. Bunlar kimi zaman elebaşılarının adıyla, kimi zaman da terörde izledikleri yollarla anılmıştır. İsimlerini sıkça duyduğumuz Pavlos (Bolis), Abdullah bin Sebe ve Emanuel Karasu gibi isimlerin ifsadı neticesinde, maatteessüf Din-i Mübin-i İslâm’da; derin gedikler, onulmaz yaralar açmıştır…

Yukarıdaki isimleri görünce; FETÖ denilen belayı unuttuğumuzu zannetmeyin. Çünkü Fethullah Gülen ve Hişam Kabbani gibi zevat, Emanuel Karasu’nun kurduğu örgütün birer mensubu olarak hâlihazırda da batıl davalarına (!) hizmet etmektedirler.

AKLI İKNA, KALBİ TATMİN EDEN RİSALE-İ NUR!..

Bugün “İslamsız Müslümanlık”, “Risale-i Nursuz Nurculuk” ve tasavvufun hakikatinden uzak tarikatların ihdas edilmiş olması, bu örgütün sinsi planlarıyla ortaya çıkmıştır. Ondandır ki; Müslüman, İslam ruhunu taşımıyor… Nurcu, Risale-i Nur’u doğru anlamıyor… Tarikat mensubu, sûfizmi “Hak din” şeklinde telakki ediyor…

Mesela; Süfyaniyetin yaptığı tahribatı tamir etmek için Kur’an’ın çelik zırhını kuşanarak her bir ayet üzerinde i’caz sikkesini, burhan mührünü, vahy-i ilahi dayanağını ve “saadet-i dareyn” hedefini gösterip; Aklı ikna ve kalbi tatmin eden Risale-i Nur nerede?.. Nurcuların güya anlayıp (!), anlattığı Risale-i Nur nerede?.. Eyne's-sera mine's-süreyya…

“KOMÜNİSTLERLE MÜCADELE İÇİN” DEDİLER!..

Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin bu muazzam eseri, Emanuel Karasu’nun kurduğu örgüt tarafından; “Risale-i Nur, komünistleri ikna etmek için yazılmış” bir eser şeklindeymiş gibi gösterilip okuyucuyu böylesine basit bir anlayışa kanalize etmeye çalışmıştır.

Maalesef, bunda da büyük oranda muvaffak olmuşlardır. Bu misyonla hareket eden Nur camiası, ortada komünist bulamayınca havanda su dövmeye başlamıştır. Hâlbuki Risale-i Nur, kâinatı bir kitap şeklinde tasvir edip tevhidin hadsiz mertebelerini ders veren mümtaz bir şaheserdir…

Mesela; Haşir Risalesi’ne baktığımızda, Hakaik-ı İslamiye şeklinde tabir edilen, altı erkan-ı imâniye ve beş esas-ı İslamiye ile birlikte, usul-i hamseyi şu metot ile izah ve ispat etmektedir.

HAKİKATİN İZAHI VE İSBATI VAR O ESERDE!..

Evvela tevhid delillerinden herhangi bir eseri nazara verir, oradan fiili ispat eder. Okuyucucuyu fiilden isme, isimden de sıfata geçirip, “Zat-ı Vacib-ül Vücüd”un vücudunu ispat eder.

Yine aynı eserde, haşrin delillerinden, herhangi bir sanat ve nimeti nazara verip, oradan fiili ispat eder. Muhatabı fiilden isme geçirdikten sonra, Haşr-i Azam’ı onun üzerine bina eder.
 
Keza yine aynı eserde, aynı metotla, Risalet-i Muhammedi’nin (s.a.v) hakikatini hem izah, hem de ispat eder.
 
Böylelikle bu eseri tahlil ve tetkik eden kişi, şahit olduğu her bir şeyde, Kur’an’ın altı bin altı yüz altmış altı ayetini müşahede ederek bu âlemin yaratılmasındaki âlî gaye ve yüksek maksatları zevk ve derk eder…

RİSALE-İ NUR’U BU METOTLA OKUMAK GEREK!..

Bunu bir misal ile izah edecek olursak: Bütün mahlukat eserdir, asar-ı ilahi üzerinde halk fiili görünüyor. Bu fiilin sahibi ise ancak yedi sıfat sahibi ve Vacibü’l-Vücûd olan Hâlık olabilir.
 
Hülasa: Başta Risale-i Nur okuyucuları olmak üzere, bütün ehli iman, Kur’an ve Hadis’in burhanlı bir tefsiri olan bu muazzam eseri, bu metotla okumalı ve hakaik-ı İslâmiyenin ne kadar makul, mütenasib, muhkem, mütesanid olduğunu görmelidir.

Selam ve dua ile…
Fiemanillah…