Orta Doğu’nun sınırları, an itibariyle; metaforik anlatımla değil, gerçek bir ateş çemberi. Giderek yayılan ateşin kaynağı, hiç şüphesiz terör devleti İsrail.
İsrail, halihazırda ya da gelecekte, bölgede güçlü devlet olmasını istemiyor. Suriye’yi arka bahçesi olarak dizayn etmeye, İran’ı konjonktürel zayıflığını da kullanarak iyice köşeye sıkıştırmaya çalışıyor.
ÇOKLU SALDIRI
İsrail, İran’ın nükleer tesislerine düzenlediği saldırıları, uluslararası kamuoyuna izah etmekte zorlanmıyor. Ancak saldırıları bunlardan ibaret değil. Devrim muhafızlarının üst düzey komuta kademesine ciddi kayıplar verdirdi. ‘Devrim Muhafızları’nın İran rejimi açısından yeri ve anlamı çok büyük. İran’ın önde gelen nükleer fizikçi bilim adamlarını hedef almasını da hesaba katarsak; İsrail saldırılarının etkisi daha da büyüyor.
Bu arada İran’ın iç kamuoyunu da rejime karşı ayaklanmaları için teşvik ediyor. Konunun uzmanları İran’ın üçe bölünmesi senaryolarının ileri aşamalarını bile konuşuyorlar.
Durum ciddi olsa da, şimdilik; bu kadar büyük sonuçlar üretmeyeceğini söyleyebiliriz. İran, özellikle istihbaratta ve hava kuvvetlerinde zafiyet gösterse de rejimin yıkılmasından ya da ülkenin bölünmesinden söz edilemez.
Yıllardır diken üstünde, hoşnutsuz yaşayan ve ekonomik zorluklarla mücadele eden İran halkı, ortak düşman karşısında birleşmeyi bilir. İç cephesi zayıflık işaretleri gösterse de ‘ortak düşmana’ karşı bir araya gelme refleksi kuvvetlidir.
Sözün kısası; İran sallanır, hem de fena sallanabilir, ancak yıkılmaz. Zayıflar, ancak çökmez. Bu anlamda İran’ı, İngilizlerin sınırlarını belirlediği ve iktidarlarını atadığı diğer Orta Doğu ülkeleri ile karıştırmamak gerekir.
YENİ DEĞİL
İsrail, yakın zamanda İran’a dönük saldırganlığının çok sofistike örneklerini sergiledi. Telsizlere yerleştirdiği düzenekleri patlatarak, İran’ın milis gücü Hizbullah’ı şoka uğrattı ve hareket edemez hale getirdi. Lideri Hasan Nasrallah’ı neredeyse önceden haber vererek, Hamas’ın efsanevi lideri İsmail Haniye’yi İran’ın en korunaklı olması beklenen noktasında şehit etti.
İran şimdilerde, ABD’nin hışmını çekmiş bir ülke olarak yalnızlaşmış durumda. ‘Şii Hilali’ politikasından vazgeçtiğini ilan etmeye bile gerek duymayacak kadar içe kapansa da İsrail geri çekilmiyor. Arap ülkelerini teslim almış olmanın güveniyle, sahada bildiğini okuyor. Suriye’nin, Irak’ın, Ürdün’ün hava sahasını destursuz kullanıyor. İslam ortak paydasından söz etmenin de İran için pratik bir karşılığı yok.
NE ZAMAN BİTER?
İsrail’de Tevrat’ı hükümet programı gibi okuyan fanatik bir iktidar var. Netanyahu adlı sapkın bir katil iş başında. ‘Aslan gibi ayağa kalkan halkın operasyonu’ adlandırması Tevrat’tan alıntı. Bundan önce de defalarca Tevrat referansı ile kararlar alındığını, o doğrultuda hareket edildiğini gördük. Bundan sonra da göreceğiz.
Dengesiz Başkan Trump’ın yönetimindeki ABD, bu saldırıların hem tam ortasında, hem de demagojik ve çelişkili açıklamalarıyla, dışında görünmeyi başarıyor.
Ortadoğu yangının, ne zaman nerede biteceğini kestirmek mümkün değil. Kesin konuşmaya çalışanların dile getirdikleri, ya dayanaksız iddialardan ibaret, ya da komplo teorisi üretmenin dayanılmaz hazzı ile söylenen sözler. İşin içinde Netanyahu’nun ve Trump’ın varlığı bile öngörülemezlik için yeterli.
TÜRKİYE
Türkiye, diplomasinin, kriz yönetmenin en müstesna örneklerini sergiliyor. Askeri gücünün farkında. Dünyanın, bu gücün caydırıcılığının ve çözüme katkı sunma potansiyelinin farkında olduğu da açıkça görülüyor.
Kısacası: Türkiye’nin, sorunlar yumağının ortasındaki varlığı, sadece bölge devletleri için değil, tüm dünya ve uluslararası kuruluşlar için de büyük bir güvence.