Trump Ankara’ya büyükelçi olarak, “Adamımdır” dediği Tom Barrack’ı atadı. O da Trump gibi tüccar, onun gibi emlakçı, onun gibi protokol sevmeyen biri.

Barrack Lübnan asıllı, Hristiyan bir ABD vatandaşı. Bölgenin şartlarını, halkını, ruhunu iyi biliyor. Bölgenin DNA’sını taşıdığına şüphe yok.

Trump, bu özel büyükelçiyi, Suriye özel temsilcisi olarak da görevlendirdi. Böylece Tom Barrack Türkiye ve bölge için daha önemli biri haline geldi. Çünkü, ‘Terörsüz Türkiye’ sürecinin bir yarısı Suriye’ye, oradaki gelişmelere, Suriye’nin normalleşmesine, güçlenmesine, istikrarına bağlı.

YENİ DÜZEN ARAYIŞI

İşte o Tom Barrack, neye yoracağımızı bilemediğimiz bir tarih eleştirisi yaptı. Adeta ataları adına pişmanlık beyanında bulundu. “Sykes-Picot, Suriye’yi ve daha geniş bir bölgeyi barış için değil, emperyal kazanç için böldü. Bu hata nesillere mal oldu. Bunu bir daha yapmayacağız” dedi.

Mühendislik ürünü sınırların çıkardığı çatışmalarla, krizlerle, kayıplarla geçen bir yüzyıldan söz ediyor. Üstelik son 25 yılında ABD, 11 Eylül bahanesiyle, Orta Doğu’ya sapladığı hançerini biraz daha derine itmişti.

Büyükelçi konuşmasının devamında, “Başkan Trump’ın söylediği gibi, ‘Batılı müdahalecilerin Orta Doğu’ya gidip, nasıl yaşanacağı ve kendi işlerinizi nasıl yöneteceğiniz konusunda dersler verdiği günler geride kaldı” dedi.

Tom Barrack’a inanırsak; ABD, Orta Doğu’da artık yeni sınırlar çizmeyecek, bölge halklarını ve yerel aktörleri yönetim süreçlerine dahil edecek.

MESAFE

Bu ifadelere karşı, mesafemizi korumamız gerekse de aslında çok şaşırmayabiliriz. Çünkü Trump, ABD’nin önceliklerinin değiştiğini, Çin’e odaklanacağını gizlemiyor. Ona göre ABD, Rusya ve İran dahil, Çin dışındaki her ülke ile kavga edip barışabilir, müzakere yürütebilir, al-ver pazarlığına girebilir.

Düşmanlık ölçüsündeki tek rakibi Çin ile baş etmesi o kadar kolay görünmüyor. Çin, dış politikasını özenle ABD’den ayrıştırıyor. Hedeflerine ekonomik enstrümanları, üretimden gelen gücünü ve ticaret savaşlarını kullanarak ulaşmaya çalışıyor. Üstelik bu konularda oldukça başarılı. Öyleyse Çin’le mücadele etmek isteyen ABD’nin konsantrasyonunu dağıtmak istememesi, Orta Doğu’dan kademeli biçimde çekilecek olması, anlaşılır bir tercih.

SORMAK HAKKIMIZ

Ancak her şeye rağmen, ABD ve Trump söz konusu olunca, sormadan edemiyoruz: Vahşi Batı filmi sona mı eriyor? Söylenenler, sadece sert bir paradigma değişikliğine mi işaret ediyor?

Yoksa?! Yoksa bu dobralık ve mertlik gösterisiyle boşaltılan alanda, yeni model bir ABD hegemonyası kurmanın hazırlıkları yapılıyor olabilir mi? Emperyalizmin eski kaba versiyonu eleştirilerek, yeni ve daha ince bir yöntem için zemin kazanmaya çalışıyor olmasınlar! Daha az riskle, kârını maksimize etmenin yollarını arayan ABD’nin, en azından bölgemiz için, kötü jandarmalıktan iyi jandarmalığa geçeceğine inanalım mı?

Tarihin bu kırılma anında, hem mesafemizi koruyup hem gücümüzü doğru tartabiliriz. Zira, bölgemizin istikrarının, barışının ve refahının mimarı olmaya en güçlü aday ülke Türkiye.