Türkiye’yi referanduma götüren süreç sadece 15 Temmuz ile açıklanamaz. 15 Temmuz’u da hazırlayan faktörler vardı. Onlardan biri de FETÖ’nün siyasi arenada hareket kabiliyetini kaybetmiş olması. Temmuz sıcağına yaklaştığımız günlerde siyasette öyle kırılma noktaları yaşandı ki şimdilerde bile adını koymak kolay değil. AK Parti-MHP yakınlaşması 15 Temmuz öncesine dayanır mesela.

Malumunuz AK Parti’nin bugüne kadar nispeten rahat yolculuk yapabilmiş olması sağda güçlü parti olmamasıydı. Adalet Partisi çizgisini de Anavatan dört eğilimini de AK Parti üzerine almış durumda. Bugüne kadar yol boyunda bir güçlü rakip de görünmüyordu. MHP geleneği de değişime ve farklı kesimlerle buluşmaya çok fırsat vermiyordu. AK Parti kadar kıvrak değildi mesela. Adalet Partisi Genel Başkanı da şimdi AK Parti’de bakan. Sağda durum böyleydi epeydir, solda da Ecevit yok. Saadet Partisi ise, bünyesinden bir meşhur çıkarmış mahalle ağırlığında hep yerinde duruyordu. Milli Görüş gömleğini turnusol kâğıdı gibi tutarak şöhretin AK Parti’ye maliyetini anlatmak istedi. AK Parti de bu gömleği muhafazakâr mahallelere giderken gizlice saklı hep giymeye çalıştı. Saadet Partisi’nin bu konuda çok sabırlı davrandığını söylemeliyiz.

Referanduma “hayır” kararı açıklandığında sosyal medyadan yapılan hakaret ve iftiralara sert bir cevap verilmedi. Benim izlediğim Saadet’li Milli Görüş, kırgın ve kızgın değil. Ama yılgın hiç değil. Siyasetin doğası gereği, önünüzü açmak üzere ilkelerinize de uygun kararlar alırsınız. Saadet için bu referandum çok değerliydi. Sessiz kalıp çekimser olsaydı ya da biz de “evet” deriz demiş olsaydı bu sıcak potada eriyip gidecekti.

Her parti, varlığı söz konusu olduğunda ve ülke meseleleri ile kendi misyonu arasındaki kritik düzlemde elbette riskler de alacaktır. Eğer Saadet Partisi daha keskin bir dil kullanmış olsaydı sonuç ve bugünkü hava daha farklı da olabilirdi. Olabilecek en insaflı ve en bilge üslubuyla herkesi şaşırttı. Referandumdan Saadet çıktı. AK Parti’yi yanıltan 15 Temmuz’un meydanları dolduran kalabalığı oldu. Meydanlar, milletin emanetine sahip çıkmak istedi fakat millet sandık konusunda temkinli davrandı. Başta söylediğim gibi AK Parti, önümüzdeki on yılın hesabını yaparken eşyanın tabiatına uygun hareket etmek varken matematik hesabı üzerinden bir terkip kurmaya çalışıyor. Fakat muhteviyatı ve niteliği bakımından kısa vadede kaynaşması kolay olmayacak bu işlem bu.

Milli Görüş, bu ışığı gördü. Önümüzdeki süreçte aşırı değerli hale geldi. Temel Karamollaoğlu, aslında 16 Nisan’da sadece referandumu oylamadı, 2019 oylaması için partisinin ağırlığını göz önüne çıkarmak istedi. Saadet Partisi son derece belirleyici hale geldi. Bugüne kadar muhterislikle suçlayanların cevap veremeyeceği biçimde de mantıklı gerekçeler ortaya koydu. Türkiye’nin Saadet’e ihtiyacı 16 Nisan hesaplamalarında olduğu gibi parmak hesabı ile açıklanamaz.

Saadete; akıl, erdem ve refah için ihtiyaç var. Milli Görüş’ün temkinli ve kararlı duruşu önümüzdeki günler için çok değerli olacaktır. Memleket için sadece huzur ve refah gerekir. Bunu da birlik ve beraberlikle sağlayabilirsiniz. Türk siyaseti, bundan sonra Saadet Partisi’nin ne söylediğini önemsemek durumundadır. On beş yıl boyunca çözülmemiş bu yapı bundan sonra hiç bozulmaz. Geçmiş deneyimlerden de hatırlanacağı üzere Türk solunun ve doğulu vatandaşların da bu yakınlaşmaya ihtiyacı var. Referandum, Türkiye siyasetine eski yakınlıkları da hatırlattı. Sağıyla soluyla mesafelerin derinleşmeden yürütüldüğü bir siyaset dili tekrar oluşacaktır. Saadet Partisi, şaşırtıcı bir duruşla bunu en iyi başaran parti oldu…