Tarihî bir gün yaşadık. Dün yani 12 Mayıs 2025 Pazartesi günü, 1 Ekim’de başlayan süreçte bir büyük adım atıldı. PKK, 5-7 Mayıs’ta topladığı 12. kongresinde, örgütsel yapısını feshettiğini ve silahlı mücadele yöntemini sonlandırdığını açıkladı.

Yayınlanan metindeki önemli cümlelerden biri şu idi: “PKK’yi feshetme ve silahlı mücadele yöntemini sonlandırma kararını, halkımızın herkesten daha iyi anlayacağına, demokratik toplum inşası temelinde demokratik mücadele döneminin görevlerine sahip çıkacağına inancımız tamdır.”

 

BURAYA KADAR KİMLERLE GELDİK?  

Geçtiğimiz yedi ay içinde en önemli gündemimiz bu süreç oldu. Çok konuştuk, çok tartıştık. Kim ne derse desin, “Olur bu iş” diyenler çoğunluktaydı. Hem tespitleriyle hem temennileriyle “Olur” dediler. “Neden olmasın?”, “Olması gerekiyor” dediler.  “İnşallah” diyenler de çoktu. Samimiyetle, iyi niyetle, gözleri ışık saçarak “İnşallah” dediler. “Hadi inşallah” diye devam ettiler. Sadece bu iki grup yoktu tabii ki.

“Olmaz” diyenler: “Biz yapamayız” dediler, komplo teorilerine yenik düşüp “Bize yaptırmazlar” diyerek devam ettiler.

Ayak sürüyenler: “Olmaz” diyenlerin bir alt grubu. “Olmaz” demekle temkinli yaklaşmak arasında bir yerde durdular ve ayakları hep frende oldu.

Başka tarafa bakmaktan boynu ağrıyanlar: Bu tarafta bu kadar büyük badire atlatılırken daha önemli bir şey varmış gibi, ısrarla diğer tarafa baktılar ve konumlarını hiç değiştirmediler.

Küçümseyenler: Baştan itibaren, “PKK zaten bitik. Sorunu dolayısıyla çözümünü neden bu kadar önemsiyorsunuz?” dediler. Hiç geri adım atmadılar.

Reel politikçiler: Her defasında terör sorununu en baştan anlatmaya başladılar ve günümüze bir türlü gelemediler. Dolayısıyla “Olmaz” diyenlerin arasına karıştılar.  

İki arada bir derede kalanlar: Sözlerine “Bir iyi senaryo var, bir de kötü senaryo” diye başladılar. İkisi arasında o kadar çok mekik dokudular ki; kendilerinin de dinleyenlerin de başı döndü, aklı karıştı.

Kötü analizciler: Detayların hepsine birden daldılar, işin içinden çıkamayınca da öylece karışık hâlde bıraktılar.

Her analizi seçime bağlayanlar: Zihinlerinin arka planında, bu yapılanın seçimi nasıl etkileyeceği sorusu o kadar büyük yer kaplıyordu ki; nereden baksalar kadrajlarına seçim sandığı girdi. Bu dairenin dışına çıkamayınca da sürecin özünü yakalayamadılar, kıymetini anlayamadılar.

“Teröristle konuşulmaz” diyenler: “Terörü bitirmek için kiminle konuşmamız gerekiyor?” sorusunu atlamışlardı. İkna olmaktan korktuklarında “Zaten konuşmuyor, pazarlık yapıyorsunuz” moduna geçip seslerini yükselttiler.

“Önce kayyımlara son verin” diyenler: Terörün 40 yıllık sorun olduğunu unuttular, terörün ortadan kalkmasının sağlayacağı kazançları düşünmek istemediler.

Sorularını nefes almadan sıralayıp cevaplara yer açmayanlar: Karşılığında ne verdiniz? Silahlar nasıl teslim edilecek? Sonrasında ne yapacaklar? Peki lider kadrosu? Anayasada ne gibi değişiklikler yapılacak? Sordular da sordular.

Önceki çözüm sürecinin sonunu kopyalayıp bugüne getirenler: Eski olumsuzlukları akıllarından hiç çıkartmayıp dillerinden hiç eksik etmediler.

İddiaseverler: “Göreceksiniz olmayacak” deyip başka bir şey demediler. Seslerini, tonlamalarını değiştirerek “Var bir bildiğimiz” havasında hep aynı şeyi tekrar ettiler.

Çatlak arayanlar: Erdoğan ile Bahçeli arasında, AK Parti grubu ile Külliye bürokratları arasında, İmralı ile Kandil arasında, Mazlum Abdi ile PKK’nın Avrupa kanadı arasında, Silivri ile DEM arasında çatlak aradılar ve aradıkları büyük çatlağı elleriyle koymuş gibi buldular(!). Yanıldıkları ortaya çıktığında hiç sıkılmadılar.

Oyun teorisyenleri: Tek cümleleri vardı: “Bize büyük bir oyun oynuyorlar.” Karşılarındaki “Anlamadım” der gibi baktığında hemen hücuma geçtiler: “Nasıl göremediğinizi anlamıyorum”. Eski videolar en önemli kozları oldu. Hâlen de öyle.

BUNDAN SONRASI

Terörsüz Türkiye sürecinin zor, kritik ve zaman ayarı hassas olan aşaması geride kaldı.

Bundan sonrası da zor ancak daha az kritik. Bundan sonrasının da zamana ayarlı olduğu söylenebilir ancak önceki dönem kadar hassas olmayacağı ortada.