İsrail kuvvetleri Cenin'de hastaneleri vurdu. Netanyahu, baskının 'tek seferlik' bir olay olmadığını söyledi.
İşgal altındaki Batı Şeria'da, İsrail'in düzenlediği ve son yılların en büyük askeri operasyonunda en az 12 Filistinli öldürüldü.
Saldırıya yönelik, Batı’nın ağız ucuyla yaptığı cılız kınamalar, İsrail’in o çok bilindik saldırgan tutumu üzerinde herhangi bir yaptırım gücüne sahip değil. Danışıklı dövüş minvalinde geleneksel hale gelen İsrail kanunsuzluğunda yine olan sivillere oldu.
SORGULAMALARIN HEDEFİ İSRAİL
Dünyada sağduyu sahipleri, tam da bu ortamda bir tartışmayı tekrar gündeme taşıdılar ve ‘Siyonist İsrail’in varlığı’ bu sorgulamaların merkezi oldu.
İsrail'in Filistinlilere karşı işlediği suçlar için özür dileyenler, Filistin'deki etnik temizliği meşrulaştırma çabasıyla devletin "var olma hakkına" sahip olduğunu iddia ediyor. İsrail'in Filistin halkına karşı işlediği suçları savunma görevini üstlenen Siyonistler ise, İsrail'i sık sık eleştirenleri, kendini "Yahudi devleti" olarak tanımlayan bu devletin meşruiyetini bozmaya çalışmakla suçluyor.
Siyonist taraflar tüm eleştirilere, İsrail'in "var olma hakkı var” şeklinde karşı çıkıyor; ancak yanılıyorlar.
Bir devletin “var olma hakkı” diye bir tanım, uluslararası hukukta yer almıyor. Mantıken de sorunlu bir yaklaşım sergileniyor. Çünkü hukukta soyut siyasi varlıkların değil, bireylerin hakları vardır.
SİYONİST REDDİYECİLİK
İsrail'in reddiyeciliği, yalnızca Filistin topraklarının devam eden işgalinde kendini göstermiyor. Filistinlilerin haklarının reddedilmesi, İsrail'in kurulmasında kullanılan araçlarda da kendini açıkça ortaya koyuyor.
İsrail'in bir tür meşru siyasi süreçle kurulduğuna dair yaygın ve yanlış bir inanış var. Bu efsane, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 29 Kasım 1947 tarihli ünlü "bölme planı" kararının, (Karar 181) Filistin'i yasal olarak böldüğü veya 14 Mayıs 1948 tarihinde İsrail'in varlığını tek taraflı olarak ilan etmesi üzerine, Siyonist liderliğe yasal yetki verdiği fikrine dayanıyor.
HUKUK DIŞI EGEMENLİK
Siyonistlerin tek taraflı deklarasyonu sıklıkla, “Bağımsızlık Bildirgesi” olarak tanımlanıyor. Ancak gerçekte olan, bu değil. Bilindiği gibi bağımsızlık beyanı, bağımsızlıklarını ilan eden insanların, kendi toprakları üzerinde egemen olduklarını varsayar. Ancak Siyonistler, İsrail devleti toprakları haline getirilen bu topraklarda egemen değildi.
Aksine Yahudiler, İsrail'in varlığını ilan ettiklerinde, Filistin'deki toprakların yüzde 7'sinden daha azına sahiptiler. Araplar, Filistin'in her bölgesinde, Yahudilerden daha fazla toprağa sahipti. Kitlesel göçe rağmen Yahudiler, nüfusun yaklaşık üçte birini oluşturan bir azınlık olarak kaldı.
VAR OLMA HAKSIZLIĞI
Özellikle savaş yoluyla toprak edinimi, uluslararası hukuka göre yasaklanmıştır.
Dolayısıyla Siyonistlerin, İsrail'in "var olma hakkı" olduğunu iddia ettiklerinde, gerçekte söylemek istedikleri şey; "Yahudi devletlerini" kurmak için Filistin'i, “etnik olarak temizleme hakkı" olduğudur. Bir kez daha belirtmekte fayda var: Uluslararası hukukta etnik temizlik, insanlığa karşı suç olarak kabul ediliyor.
Tam da burada akla şu soru geliyor: Uluslararası hukuku ve Filistinlilerin insanî haklarını sürekli olarak ihlâl eden, temelde ırkçı bu yaklaşım yerine; yönetilenlerin rızasıyla başa gelen ve hüküm sürdüğü topraklarda yaşayan herkesin eşit haklarına saygı duyan bir yapının getirilmesi mümkün değil mi?
Adalet ilkesi ve ahlaki dürüstlüğü olan herkese göre bu sorunun net bir yanıtı var: Elbette mümkün. Barış ve adalet arayışında aktif rol alanlar için tek çözüm, ortak çabaların bu amaca odaklanmasından geçiyor.