Bin yıllık Anadolu toprakları nice zaferlere, fetihlere, başarılara sahne olmuştur. Malazgirt’ten İstanbul’un fethine dünya tarihinin gidişatını değiştiren binlerce zafere…

Elbette hiçbir zafer gül bahçesinde, fildişi kulede, sırça köşklerde elde edilmiyor. Her zafer fedakârlığın, adanmışlığın, sevdanın, can vermenin, cesaretin, ölümü öldürmenin zirve örneklerine sahne olmaktadır.

Anadolu, çok vefalı bir coğrafyadır. Vefası kadar belki de daha fazla cefaya ev sahipliği yapar Anadolu. Bin yıldır aziz milletimize vatan olmuş, iyi ve kötü günlere şahitlik etmiş, Doğu-Batı çatışmasının merkezinde yer almış, seveni kadar sevmeyeni, hasetleyeni, göz koyanı olmuş bir sevgili âdeta Anadolu.

Anadolu saflığın olduğu kadar ihanetin, sevdanın olduğu kadar caniliğin, bereketin olduğu kadar müsrifliğin coğrafyası olmuştur. Nice kınalı kuzular ölümün üstüne gülerek, âdeta ölümle alay ederek giderken kimi kansızlar da elindeki zehirli hançeri kahpece saplamaktadır yiğitlerin bağrına.

Korkakların bir özelliği vardır; onlar mertçe çıkamaz yiğitlerin karşısına. Düşmanlıklarını dost postu içerisinde ve yerli iş birlikçilerin ihaneti sayesinde canlı tutarlar. Koyun görünümlü çakallar, melek görünümlü şeytanlar, insan görünümlü canavarlar bu coğrafyadan elini çekmemiştir.

Esasında bu canavarların akılları alınmış, kendilerine sözüm ona yalancıktan hedefler konulmuş, kişilikleri esir edilmiş ve karakterleri mankurtlaştırılmıştır. “Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez” öğretisi bu canilerin en korktuğu silahtır.

Son birkaç gündür Kuzey Irak sınırları içerisinde terör örgütü PKK ve onların ağababalarının saldırılarına maruz kalan Mehmetçiklerimiz kahramanca çarpışmışlar, karlı dağların, sisli havanın ve elbette yabancı ajanların bölgesel iş birlikçilerinin karşısında kahramanca vuruşarak şanlı sancağı yere düşürmemişlerdir.

12 Mehmet’in bedenleri nurlanarak toprağa düşerken ruhları arşıâlâya yükselmiştir. 12 güneş daha batmıştır “hilal”in uğruna. Hilal gecenin karanlığını aydınlatsın diye güneşler fedayı can eylemişlerdir. 12 vatan evladı ebedi sonsuzlukta sevdasına kavuşurken onların çocukları, eşleri, ana babaları, kardeşleri ve elbette uğruna can verdikleri emanetleri bu milletin asıl ve asil evlatlarına emanet edilmiştir.

“Söz konusu vatansa gerisi teferruattır” ifadesi çok kıymetli bir metafordur bizler için. Fakat son yıllarda millî konularda bile çatlak sesler çıkmaya başlamıştır. Ülke herkesindir; şehitler, bayrak, toprak, Mavi Vatan, Kızıl Elma herkesindir. Sadece terör örgütünün siyasi ayağı bu değerleri içlerine sindirememiştir yıllarca. Fakat bugün durum öyle mi?

Siyaset üstü değerlerin örselenmemesi gerektiğini düşünmekteyim. Ordu, devletin kurumları, yargı, sınırların dokunulmazlığı, ülkenin bölünmez bütünlüğü, görünür yahut görünmez düşmanlara karşı onurluca duruş ortaya koymak siyaset üstü, millî davranış şekillerindendir.

Bazen insanın iki rengi olur. Ya hak namına hakkı savunur ya da batılın karşısında durur. Gri renkler önemli zamanlarda onursuzluğun perdesi olmaktan öteye geçemez. Tek vatan, tek devlet, tek bayrak ve elbette cumhuriyetimiz. Yüzüncü yaşını, bininci yaş deneyimi ile kutlayan cumhuriyetimize, vatanımıza ve devletimize amasız; kayıtsız şartsız destek olmanın vaktidir.

Şehitlerimize rahmet, milletimize başsağlığı diliyorum.