İsrail işgal tarihi yeni başlamadı. 7 Ekim'de ortaya çıkan durum, durduk yerde gerçekleşen bir şiddet patlaması değildi. Katliama ve zulme uğrayan bir halkın, sömürgecinin zalimliğine verdiği bir tepkiydi.
Şu an yaşananlar, 75 yılı aşkın bir süredir devam eden İsrail yerleşimci sömürgeciliğinin sonucudur. Tüm bu olanlar, İsrail'in 16 yıllık kuşatması ve iki milyondan fazla insanın hapsedildiği Gazze'deki dayanılmaz koşulların baskısıyla tetiklendi.
İsrail, işgalini her geçen yıl daha da yoğunlaştırdı ve Gazze sakinlerini Filistin'in geri kalanından ve dünyadan izole etti. Filistinlilerin ısrarlı direnişi karşısında İsrail, 2005 yılında Gazze'den çekildi ancak bölgeye, o zamandan beri devam eden amansız bir kuşatma uyguladı.
Bugün ise Gazze katliamının üzerinden neredeyse iki ay geçmişken İsrail işgal güçleri, bütün bir Filistin neslini bir kez daha hem öldürüyor hem sakat bırakıyor. Ev yok, ocak yok; canlar gidiyor, yarınlar belirsiz.
Bugün Gazze; sıklıkla dünyanın en büyük açık hava hapishanesi olarak tanımlanıyor.
İsrail'in ablukası, Gazze'deki Filistinlilerin hayatının hemen her alanında kendini hissettiriyor. İsrail işgal rejimi, Gazze Şeridi'ne kimin girip çıkacağını; tüm nüfus üzerinde bir baskı aracı şeklinde ilkel bir izin sistemiyle rutin olarak kontrol ediyor.
Gazze'deki pek çok Filistinli için gündelik yaşam, bir hayatta kalma mücadelesinden ibaret. İsrailli yetkililer, 2007 ve 2010 yılları arasında Filistinlilerin beslenme ihtiyaçlarının kalori hesabını tutarak açlıktan ölmemeleri için sadece asgari düzeyde gıda almalarına izin verdi. Üstelik 2023 yılının sadece ilk altı ayında Gazze'deki yaklaşık 400 çocuğun acil sağlık hizmetleri için işgal altındaki Batı Şeria'ya gitmesine bile izin vermedi.
Bugün katliama yönelik saldırılarda yaralananların getirildiği hastaneler, kapasitenin üç katından fazla insanla dolu. Hastanelerin çevresi ise hâlâ ‘güvenli yer olduğu umuduyla’ buralara sığınanların, yaklaşan sonlarını bekledikleri yerlere dönüşmüş durumda.
İsrail işgal devleti, Gazze'yi yaşanmaz hâle getirirken uluslararası toplum sessizliğini bozmuyor. Bilakis yıllarca Filistinlilerin içinde bulunduğu kötü durumun görmezden gelinebileceği, algının İsrail lehine kullanılabileceği yanılgısını benimsedi. İsrail'in yaptığı soykırımın yanına kâr kalmasına izin veren uluslararası toplum, yeni bir krizin doğmasında suç ortaklığı ediyor. Hâl böyleyken Filistinliler, geleceği olmayan bir hayata sıkışmış durumda bekliyor. Mezarı bile belli olmayan binlerce insan varken bu sayıya binlerin eklendiği günlerden geçiyoruz.
İsrail ordusu kuzey Gazze'nin büyük bir bölümünü yok etti; yerleşim yerlerinin yarısını yıktı ve tüm mahalleleri enkaza çevirdi. Zaten aşırı yoğunlukta olan Gazze'nin altyapısı yok edildi. Şimdi yüz binlerce sivil, onları kuzey Gazze'den kaçmaya zorlayan İsrail tarafından şehrin güneyinde bombalanıyor.
ABD ve uluslararası toplumun büyük bir kısmı; Filistinlilerin sonunda teslim olacaklarını ve toprakları ile egemenlik haklarını tamamıyla İsrail’e bırakacaklarını umuyordu. Bu amaca giden yolda bütün taşları İsrail ile uyumlu bir şekilde döşediler. Ancak onları bekleyen oyun değiştirici dinamikleri hesaplayamadılar. Küresel algı operasyonuna, ağır silahlara, şiddeti artan abluka ve kıyıma karşı dünyada büyük bir vicdani hareketin doğması; kurulan bütün tuzak ve planları boşa düşürmeye başladı.
Filistin’in vakur ve yürekli insanları, tüm dünyaya haysiyet dersi vermeye devam ediyor. Hayatta kalmanın ancak onurlu bir duruşla mümkün olduğunu öğreten bir direnişten söz ediyoruz.
Kendi topraklarında dalgalanması yasak olan Filistin bayrağı, bugün dünyanın tüm vicdan sahibi halklarının ellerinde dalgalanıyor.
Tarih sadece ders vermekle kalmaz, gerçek kahramanları yazar.
Bu da böyle bilinsin.