Değerli dostlar ,değerli okuyucular ;
Türkiye, “Terörsüz Türkiye” söylemiyle yeni ve riskli bir eşiğe girmiştir. Bu süreç, artık geri dönüşü kolay olmayan bir hatta ilerlemektedir. Ok yaydan çıkmıştır. Ancak bu hattın başarıya mı yoksa daha karmaşık bir güvenlik krizine mi evrileceği, izlenecek stratejinin netliğine bağlıdır.O sebeple ,sürecin baş mimarı Sn Devlet Bahçeli ‘ye hitaben ,sürecin başarıya ulaşması adına bir değerlendirme yapmaktayım.
Meseleyi üç temel hedef üzerinden ele almak gerekir :
1. PKK’nın silah bırakması ve örgütsel tasfiyesi
2. Türkiye içinde kalıcı eylemsizlik ve güvenlik istikrarı
3. Suriye’de SDG/YPG yapısının kırılması veya etkisizleştirilmesi
Bu üç hedef birbirinden bağımsız değildir. Aksine, biri eksik kalırsa diğerleri de sürdürülemez hale gelir.
⸻
I. HEDEF: TAM SİLAH BIRAKMA VE ÖRGÜTSEL TASFİYE
Silahlı bir örgüt, kendini yenilmiş hissetmeden silah bırakmaz. Bugün gelinen noktada PKK:
• Askeri olarak baskı altında olsa da
• Suriye’de SDG kılıfıyla alan tuttuğu için
• Uluslararası koruma hissini tamamen kaybetmiş değildir
Bu nedenle “şart koyan”, “zaman kazanan” bir dil kullanmaktadır. Bu, teslimiyet değil, pazarlık denemesidir.
Türkiye ne yapmalı?
• Silah bırakma ön koşulsuz ve takvimsiz değil, şartsız ve geri dönülmez olmalıdır
• Silahlı yapı muhatap alınmamalı, silah bırakma eylemi muhatap kabul edilmelidir
• Kişiler (Apo vb.) üzerinden süreç yürütülmesi, devleti zayıf gösterir ve meşruiyeti bozar
Net söyleyeyim ;
Silah bırakılmadan hiçbir siyasal, hukuki veya anayasal başlık konuşulmaz.
Bu netlik olmazsa, silah bırakma taktik bir ara durak haline gelir.
⸻
II. HEDEF: TÜRKİYE İÇİNDE KALICI EYLEMSİZLİK VE GÜVENLİK
İç güvenlik neden tek başına yeterli değil?
Türkiye, geçmişte “eylemsizlik” dönemleri yaşadı. Ancak bu dönemler kalıcı olmadı. Çünkü:
• Silahlar tamamen bırakılmadı
• Örgüt dışarıda (Irak–Suriye) güçlenmeye devam etti
• İçeride normalleşme olurken dışarıda tehdit büyüdü
Bu durum, Türkiye’yi donmuş çatışma riskiyle karşı karşıya bırakır.
Kalıcı güvenlik nasıl sağlanır?
• Türkiye içindeki eylemsizliğin bölgesel silahsızlanmayla bağlantılı olması gerekir
• Güvenlik politikası, yalnızca polis–jandarma meselesi değil, bölgesel güvenlik meselesi olarak ele alınmalıdır
• Kürt vatandaş ile PKK arasındaki fark, söylemle değil, uygulamayla gösterilmelidir:
• Sosyal ve ekonomik alan açılır
• Silaha ise sıfır tolerans uygulanır
Aksi halde:
İçeride sükûnet olur, dışarıda bir “bekleyen tehdit” büyür.
⸻
III. HEDEF: SURİYE’DE SDG/YPG YAPISININ KIRILMASI
Asıl düğüm noktası burasıdır
Suriye’de SDG:
• Suriye ordusuna dağılmamakta
• Silah bırakmamakta
• Fiili özerklik alanını korumaya çalışmaktadır
Bu yapı var oldukça:
• PKK “yenilmiş” sayılmaz
• Türkiye içindeki süreç her zaman kırılgandır
• ABD ve İsrail, bu yapıyı bölgesel kaldıraç olarak kullanmaya devam eder
Kırılma ne zaman ve nasıl gelir?
Bu bir takvim değil, şart meselesidir.
Kırılmayı getirecek unsurlar:
1. ABD’nin maliyet–öncelik hesabının değişmesi
2. Şam yönetiminin Arap dünyasında meşruiyet kazanması
3. Türkiye’nin sahada sürekli ve kontrollü baskı kurması
4. SDG içindeki Arap aşiretleri ve yerel unsurların çözülmesi
5. Rusya–İran dengesinin Şam lehine sertleşmesi
Muhtemel pencere:
2026–2029 arası, en oynak ve kırılmaya açık dönemdir.
Türkiye’nin hedefi ne olmalı?
• “SDG tabelası” değil, silahlı ve otonom kapasite hedef alınmalıdır
• Yapı ya Şam’a gerçek anlamda entegre edilmeli
• Ya da alan tutma kabiliyeti kalmayacak şekilde baskılanmalıdır
⸻
SONUÇ: ÜÇ HEDEF, TEK ZORUNLU YOL
“Terörsüz Türkiye” söylemi, ancak şu şartla anlamlıdır:
• Silah bırakma gerçek olacak
• İç güvenlik kalıcı hale gelecek
• Suriye ayağı çözülmeden dosya kapatılmayacak
Bu üçünden biri eksik kalırsa:
• Süreç ya çöker
• Ya da daha ağır bir güvenlik krizine dönüşür
En net ve acı gerçek şudur:
Terör, silahlı yapı kendini yenilmiş hissetmeden bitmez.
Pazarlık hissi oluşursa, süreç meşruiyetini kaybeder.
Cumhur İttifakı bu süreci kararlı, net ve tutarlı yürütürse başarı mümkündür.
Muğlaklık, kişiselleştirme ve pazarlık algısı ise süreci kaçınılmaz olarak başarısızlığa sürükler.
Son olarak ,
Halkın sesine ,iyi niyetli değerlendirmelerine önem veren Sn Devlet Bahçeli ‘nin yazının içeriğini ciddiye alacağına canı gönülden inanıyorum .
Değerli dostlar ,
Son sözüm değişmez ,
Allah vatana millete zeval vermesin.