Yalınızca bir tek yaşam tarzının veya bakış açısının tek doğru olduğunu diğer yaşam tarzlarının da yanlış olduğunu varsayan anlayışa monizm denmektedir.[1] Tanımın bakış açısı olarak yaşam tarzı ön plana çıksa da bu durum Türkiye özelinde politikadan ekonomiye ve inanca kadar birçok alanda kendini göstermektedir diyebiliriz.

Dünya genelinde liberal monist anlayışının yanında Hristiyanlık, İslamiyet, sosyalist veya muhafazakâr ideolojilerle inançlarında kendilerince benimsediği monist anlayışlar söz konusudur. Sorun bu inanç ve ideolojilerin belli bir monist anlayışı benimsemeleri değil kendilerinden farklı olanı dışlamalarıdır.

Türkiye’de seküler, laik anlayışın dayattığı monist anlayışa karşılık muhafazakâr-dindar bir monist anlayışın varlığı söz konusu iken bu durum ekonomi ve siyaset alanında da etkisini hissettirmektedir.

Çokkültürlü toplumlarda kültürel çeşitliliğin varlığı ortada iken monist bakış açısı ile bir durumu mutlak doğru sayıp diğer unsurları yanlış ilan etmek veya kabullenmemek çokkültürlü toplumlarda olduğu gibi ülkemizde de kutuplaşmaya dayalı yaşamın temel nedenleri arasında gösterilmektedir. Ülkemizdeki monist yapının farklı inanç veya yaşam tarzlarına yönelik bakış açılarında her ne kadar ılımlı bir havanın olduğuna dair bazı gelişmeler yaşansa da geçmişten gelen bazı olumsuz olaylardan dolayı yaşanan kutuplaşmaların boyutu zamanla derinleşmektedir.

Günümüz itibariyle ülkemizde yaşanan başörtüsünden laiklik tartışmasına, meclisteki tezkere gündeminden ekonomi politikalarına kadar gerçekleşen birçok tartışma konusuna baktığımızda, tarafların kendi bakış açılarını mutlak doğru olarak kabul etmeleri, ülkemiz adına yıllardır çözülemeyen sorunların kalıplaşmasına neden olmaktadır.

Bu durumun çözümü olarak kültürler arası iletişimin etkin olarak kullanılması ve özellikle eğitim sisteminde farklı kültürlerin nesillere tanıtılması önemli bir adım olacaktır. Böylece farklılıkların insanlar tarafından tanınması ile beraberinde farklılıklara olan saygı ve hoşgörü gelişecek ve monist bakış açıları yerini kültürel etkileşime ve diyaloğa bırakacaktır. Türkiye bu durumu aştığı takdirde hem iç politikada hem de dış politikada birlik olabilmenin yollarından birini bulmuş olacaktır.

[1]Parekh, Bhikhu. (2002). Çokkültürlülüğü Yeniden Düşünmek. Kültürel Çeşitlilik ve Siyasi Teori. (Çev: Bilge Tanrıseven). Phonex Yayınları, Ankara, s. 21.