İsrail’in Gazze Şeridi’ni bombalamaya başlayalı bir buçuk ayı geçti ve her iki taraftan da geçici ateşkes anlaşmasına yaklaşıldığına dair haberler geliyor.
Gazze Şeridi’ni yaşanılmaz bir yer hâline getirmek isteyen İsrail ordusu, şu ana kadar kara harekâtında verdiği ağır kayıpların acısını masum insanları, kadınları ve çocukları bombalayarak gidermeye çalıştı.
Arkasına ABD ve Avrupa’nın sınırsız desteğini alan İsrail çok büyük katliamlara imza attı.
İşgalcilerin Gazze Şeridi’nde acımasızca gerçekleştirdiği vahşete dünyanın her yerinde tepki var.
Hamas’ın elindeki İsrailli esirlerin aileleri de Netanyahu hükûmetine öfkeli.
Son anda bir pürüz çıkmazsa ilan edilecek birkaç günlük ateşkes sona erdiğinde işgal güçlerinin saldırılarının ve katliamların kaldığı yerden devam edip etmeyeceği henüz belli değil.
Bu süre içinde ateşkesin kalıcı hâle gelmesi için mutlaka çaba harcanacaktır.
Bu arada bir yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan, diğer yandan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan bir an önce kalıcı ateşkesin sağlanması ve Gazze Şeridi sakinlerine gerekli yardımların ulaştırılması için yoğun çaba sarf ediyor.
Fakat Türkiye’den beklentiler çok daha büyük.
Söz konusu beklentilerin bir kısmı samimi ve Türkiye’ye beslenen sevgiden kaynaklanıyor.
Arap rejimlerinden Filistin halkına ve haklı davasına bir hayır gelmeyeceğinin farkında olan insanlar, dürüst ve güvenilir bir lider olarak gördükleri Erdoğan’ın Gazze Şeridi’ndeki katliamları durduracak bir şeyler yapmasını ümit ediyorlar.
Beklentilerden bir kısmı, gerçeklikten uzak ve Türkiye’nin gücünü aşacak nitelikte.
Örneğin İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi (İZÜ) İslam ve Küresel İlişkiler Merkezi (CIGA) Direktörü Prof. Dr. Sami Al-Arian, Türkiye’nin Gazze Şeridi’ne uygulanan ablukayı askerî güç kullanarak kırmasını öneriyor.
Türkiye’nin İran, Irak, Cezayir, Güney Afrika, Bolivya, Kolombiya, Pakistan, Bangladeş, Afganistan, Malezya, Endonezya, Katar, Kuveyt, Umman ve arzu eden diğer ülkeleri davet ederek bir “Gönüllüler Koalisyonu” oluşturmasını ve o koalisyonun, Mısır’ın izniyle Refah Kapısı’ndan ya da deniz yoluyla Gazze Şeridi’ne gidecek yardım konvoylarını korumasını istiyor.
Filistinli profesörün teklifini okuyunca aklıma nedense Timur’a giderken Nasreddin Hoca’yı yalnız bırakan köylüler geldi.
Bir kesim de var ki; onların amacı üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek.
Kısaca ifade etmek gerekirse Türkiye’nin İsrail ve ABD’yle savaşa girmesini istiyorlar.
Gazze Şeridi’ne gönderilen tonlarca yardımın, tedavi için Türkiye’ye getirilen hastaların, Ankara’nın gösterdiği yoğun çabanın, Erdoğan’ın Hamas’ı “direniş hareketi” ve İsrail’i “terör devleti” olarak nitelemesinin falan onlara göre hiç kıymeti yok.
Yine onlara göre, İran’ın proxy örgütlerinin ucuz şovları Türkiye’nin çabalarından çok daha değerli ve övgüye layık.
Gazze Şeridi’nde çocuklar ölürken birilerinin akan kan üzerinden prim yapmaya, ateşkes sağlanması için herkesten çok çalışan Türkiye’ye ve Erdoğan’a bel altından vurmaya çalışması mide bulandırıcı.
Bir yandan Hamas’a terörist diyenleri iktidar yapmak için canla başla çalışırken diğer yandan siyasi çıkar uğruna Türkiye’yi İsrail’e destek oluyormuş gibi göstermeye çalışan muhterislere de yazıklar olsun.